Türklerin ataları M. Ö. 2000-1000 yılları arasında Ural dağları ile Sayan, Altay ve Tanrı dağları arasında yaşıyorlardı.
Türkler Kudüs'e Giriyor!
Sultan Melikşah'ın bölgeye gönderdiği Türkmen birlikleri her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Atsız Bey'in hedefinde artık Kudüs vardı. Bir süre sonra şehir kuşatıldı ve son derece kolay bir şekilde ele geçirildi. Fatımilerin Kudüs valisi Türk kökenliydi ve aman verilmesi hâlinde şehri teslim edeceğini bildirdi. Selçuklular hiç kan dökmeden bu mukaddes şehre girdiler. Tarihler 1073'ü gösteriyordu. İlk cuma namazında Sünni usulde Sultan Melikşah ve Abbasi halifesi adına hutbe okundu. Türklerin Kudüs hâkimiyeti başlamıştı.
Reklam
Malazgirt Savaşı'nın Sonuçları
Malazgirt Savaşı'ndan sonra hepimizin bildiği üzere artık Anadolu toprakları Selçuklu fetihlerine daha elverişli hâle gelmiştir. Sultan Alparslan, Malazgirtte omuz omuza savaştığı beylerine Anadolu'da yerler ihdas etmiş, buraları kendilerine yurt yapma izni vermişti. Bu zaferle birlikte Avrupalılar Türklere hiç olmadığı kadar dikkat kesilmişti. Bundan böyle kendilerine ve dinlerine karşı en büyük düşman olarak gördükleri Türklere karşı daima silahlarını hazırlayacaklar, art arda gerçekleştirecekleri Haçlı Seferleri'nde Türkleri de hedef tahtasına koyacaklardı. Doğu Roma İmparatorluğu Türklerin gücünü ve hedeflerini artık çok iyi biliyordu ama iş işten geçmişti. Bundan sonra Anadolu'nun müdafaası adına kısa süreli savaşlar olacak, belli zamanlarda kurulan ittifaklardan sonra yeniden savaşlar olacak, ne var ki Anadolu'nun Türkler tarafından fethi kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşecekti.
dünyanın her ülkesinde milliyetçiliğin, milli kimliğin ortaya çıkışı ve kabul edilişi kendine özgü şartlarla, gelişmelerle olur. fransız'ın milli kimliği doğrudan doğruya fransa krallığı, fransa birliği, fransız ihtilali gibi olaylara bağlıdır. italya'nınki (irredantizm) birleşmedir. türk'ün milli kimliği ise imparatorluğun parçalanması sırasında kan, barut, ateş, ter ve gözyaşıdır. yani kaç asırdır oturduğu rumeli'nin köylerinden birkaç günün içersinde sökülüp atılması, perişan olması, yollarda ölmesi, mahvolmasıdır. kuşkusuz balkan muharebesi feci bir olaydır. biz söz konusu savaşları kitaplardan şöyle bir okuyup geçiyoruz. ama aslında sonuçları itibariyle tarihteki etkisi çok daha derindir. öyle ki daha öncede belirttiğim gibi balkan savaşlarıyla türkiye sadece imparatorluğu değil, anavatanının önemli bir parçasını kaybediyor
Sayfa 28 - 29-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Malazgirt Savaşı (1071)
Romen Diyojen'in hazırladığı muazzam ordu, 13 Mart 1071 tarihinde yola çıktı. Bu kez amaç Türkleri sadece Anadolu'dan atmak değil, ana merkezleri olan İran topraklarını da Türklerin elinden almaktı. Yaklaşmakta olan Roma ordusu, Selçuklu ordusunun dört katı kadardı. Ancak zayıf yönleri de çoktu. Mesela ordu, devamlı surette birbiriyle çatışan farklı milletlerden oluşuyordu. İdeal ve hedef noktasında herhangi bir ittifakları yoktu. Çoğu paralı askerdi. Ayrıca ordunun içinde Uz ve Peçenek birlikleri vardı ki bunlar Romen Diyojen'in en çok güvendiği gruplardandı, savaşçı yönleriyle üstün meziyetlere sahiptiler. Bunlardan birkaç bin kadarı ise savaş öncesinde Selçuklu saflarına geçecekti.
1800'lü yıllar, bir milletin kimliğinin önemli bir kısmının tespit edildiği bir devirdir. fakat türk kimlik ve şuurunu yerleştiren olaylar, şüphesiz ki böyle münevverlerin faaliyetleri, tarih ve dil kitapları değildir sadece. herkesin bildiği gibi balkan muharebeleridir, çanakkale savaşlarıdır, yemen'dir, galiçya'dır, kafkasya'dır. yani her ailenin şehit verdiği, cemiyetin altüst olduğu, hakikaten toz dumanın ortalığı kapladığı söz konusu dönemlerde, vatan savunması denilen olayların etrafında insanların milli kimliği oluşur
Sayfa 28 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Reklam
II. viyana kuşatması sonrası dönem önemli bir başlangıç noktasıdır. hıristiyanların çoğunluk olduğu vilayetlerin kaybından sonra; 1774'teki osmanlı-rus savaşından itibaren imparatorluğun müslüman ve türk eyaletlerinin de kaybıyla, bu çözülüş yeni bir evreye girmiştir. artık hayatımız, idari ıslahat anlayışımız, var oluş kavgamız başka bir safhada seyretmiştir. niyahet 19. yüzyılın sonundan itibaren, bilhassa rumeli'deki vatan topraklarının kaybıyla, sadece türk imparatorluğu'nun, vatanın parçalanma süreci başlamış, dahası bu durum gittikçe belirgin bir hal almıştır. bu mevzuların üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. zira bugünkü türkiye'nin yaşadığı problemleri anlamak, o dönemi bilmekle mümkündür
Sayfa 27 - 28-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
avrupa'daki türkiye'nin oluşumu bitmiştir. 19. yüzyılın sonlarında sınırlar artık tespit edilmişti. bu tarihten itibaren osmanlı imparatorluğu, avrupa'daki topraklarını geri vermiştir. kuruluşundan 200 yıl sonra macaristan'a, tuna'ya yerleşen bir imparatorluk, bu tarihi takip eden 2-3 asır içinde söz konusu topraklarını kaybetmiştir. ama şu da bir gerçektir ki; dört asrı, bazı yerlerde ise 5-5,5 asrı bulan osmanlı hakimiyeti, avrupa kıtasının orta ve güneydoğu kısımlarına, hatta kuzeye doğru gelişen bölümlerine doğru damgasını vurmuştur
Sayfa 26 - 27-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Türklerin Anadolu'ya Gelişi
Türkiye Selçukluları 1243'teki Kösedağ Savaşı'ndan sonra zayıflayıp, Moğol kontrol altına girdiler. iç Anadolu'ya Moğol aşiretlerinin yerleşmesi sonucu bölgedeki Türkmenlerin bir kısmı Batı Anadolu'ya doğru göç ettiler. bu gelişmeler üzerine Batı Anadolu'da Germiyan, menteşe, Hamid, karesi ve Aydın gibi beylikler kuruldu. bu beylikler, Batı Anadolu'yu türkleştirdiler. Osmanlı beyliği de bu dönemde ortaya çıktı.
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugünkü trakya bölgemiz, kuzey yunanistan, güney bulgaristan, doğu sırbistan, türk devlet idaresi olan osmanlı'ya katılacaktır. işte böylece "avrupa'daki türkiye" diye tarihi bir mesele ortaya çıkmıştır ve halen de söz konusudur. "avrupa'daki türkiye"ye dair düşünce, tavır ve tutumlar zıt nitelikler göstermektedir. konuya hayırhah bir şekilde bakanlar olduğu gibi, nötr bakmaya çalışanlar ve halen 13-14. yüzyıldaki kilise ve idare çevrelerinin bakışını paylaşanlarda vardır. "avrupa'daki türkiye" mevzu, öyle kolay halledilebilecek bir sorun değildir. bu hususta; içine kapanık, kendine dönük bir kötümserliğe gerek olmadığı gibi, safdil bir iyimserliğe de gerek yoktur. vakıalara ve gerçeği olduğu gibi kabul etmeliyiz. zira coğrafya, itaat edilmesi gereken amir ve temel kategoridir
Sayfa 25 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Reklam
Son Savaş...
Osmanlı İmparatorluğu'nun batısındaki Müslümanların katliamı ve zorla göç ettirilmesinin uzun tarihî sürecinde, Batı Anadolu'daki savaş bir doruk noktası oldu. Daha önce Mora yarımadasında, Bulgaristan savaşında ve Balkan Savaşlarında kullanılan tüm etnik ve dinî temizlik yöntemleri, bur kez daha Anadolu'da ortaya çıktı. Aradaki fark, Türklerin Anadolu'da sırtının duvara dayanmış olduğuydu; daha fazla geriye itilecekleri yer kalmamıştı. Bundan önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendilerini ve evlerini koruyacağına güvenmişler ama kaybetmişlerdi. Bu kez, 600 yıldır kendilerini yönlendirmiş olan Sultan başlarında olmadan, kendilerini savunmaya geçtiler ve ayakta kaldılar.
Sayfa 355 - Türk Tarih Kurumu, 2014.Kitabı okuyor
Türklerin Anadolu'ya Gelişi
Türkler, Anadolu'da, Türkiye Selçuklular'nın yanı sıra bir takım beylikler de kurdular. Artuk Bey'in oğulları Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da (Diyarbakır - Mardin - Elazığ - Hasankeyf) ; Saltuk Bey, Erzurum'da; Danişmend Gazi, Sivas - Amasya - Tokat ve Mengücek Gazi de Orta ve Doğu Anadolu'da ( Erzincan - Divriği) Kendi beyliklerini kurarak, o bölgelerin Türkleşmesini sağladılar. Ancak bunların hiçbiri fazla büyüyemedi ve bu beylikler zamanla Türkiye Selçukluları tarafından ilhak edildi.
Türklerin Anadolu'ya Gelişi
26 Ağustos 1071'de kazanılan Malazgirt zaferi Bizans ordusunu ve mukavemetini çökertti ve Anadolu'nun kapılarını sonuna kadar Türkmenler'e açtı Bizans'ın yediği bu büyük darbe Türkmenlerin Anadolu'ya sel halinde dolmalarını sağladı
Sünni İslam, Peygamber Efendimiz in (sas) sünneti üzere yaşanan İslamiyet demektir. Onun gibi oturmak, onun gibi kalkmak, namazı, sosyal yaşantıdaki tavır ve davranışları O'nun gibi yerine getirmeye çalışmak. İşte Türklerin Müslümanlığı!
Wilson’un on dört prensibi şamatayla ilân edilince bütün dünyada büyük bir tesir yaptı ve Türklerin çoğunlukta oldukları yerlerde, istiklâllerine dokunulmayacağı zannı hâsıl oldu. Bu görüşlere inanan Türk aydınları, Müttefiklerin hiç olmazsa iki şeyden sakınacaklarına inanıyorlardı. Bu şeylerden birincisi şuydu: Türkiye’nin doğusunda ve batısında bir Ermenistan kurmaya teşebbüs etmeyecekler. Çünkü, Ermeni tehcir ve kıtalinden önce de buralarda Ermeni nüfusu en az %2, en çok da %20’yi geçmemişti. İkincisi; Yunanlılara Orta Doğu’da yer vermeyecekler. Çünkü, böyle bir teşebbüsün bu iki millet arasında kanlı bir mücadele açacağı muhakkaktı. Eğer, Müttefikler bu iki şeyden kaçınmış olsaydılar, bugünün tarihi bambaşka bir şekilde gelişecekti.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.