“Otuz beş senelik evlilikten sonra şeytan dürttü galiba. Bunca yıllık evlilikten bir çocuğumuz bile yoktu ama kusurlu olan karım değil bendim. Karım bunu bildiği halde bir gün bile yüzüme vurmamış, ‘Üzülme hayatım kısmetimizde yokmuş. Sanki çocuğu olmayan tek çift biz miyiz...’ deyip beni teselli etmişti. Dedim ya şeytan dürttü diye. Bir gün
"Güvenli kelimeniz terebentin. Bunu söylerseniz bu iş hemen biter. Tasmayı çıkarırsınız, uzaklaşırsınız ve bir daha geri dönmezsiniz."
Bunun 'Grinin 50 Tonu'ndan ÖNCE yazıldığını belirtmek muhtemelen anlamsız ve bu nedenle insanların benzerlikler hakkında sızlanmayı bırakıp bir an düşünmeleri gerekir: Bu yazar sizin değerli 'Grinin 50 Tonu'nuzu çalmadı.
Bunun yerine öncelikle başka bir şeye odaklanmak istiyorum: Neden herkes hayran kurgu yazarlarının yayınlanmasından sızlanıyor? Birisi sizi kitaplarını almaya mı zorluyor? Biri seni bunları okumaya mı zorluyor? Hayır. Ve hayır. Peki ne oldu? Bu yazarlar aynı zamanda hikayelerini yazmak için de çalıştılar, insanların çalışmalarını yayınlamasına karşı değilim. Görünüşe göre bunun için bir pazar var, yoksa yayınlanmazlardı.
Hayran kurguları ve romanların tamamen farklı iki şey olduğunu iddia etmeyeceğim ama neden, ah neden, başkalarının okumak istediği bir şey için yazarı suçlayalım?
Kusura bakmayın, kendimi tutamadım, sinirlerimi bozuyor.
Kitaba gelecek olursak hikayeyi beğendim. Çok fazla düzenlenmediğini veya en azından bana öyle geldiğini biliyorum. Biraz Wattpad kitabı gibiydi ve çoğu olay ayrıntılı anlatılmayıp kısa bir cümleyle atlanmıştı.
Abigail King adlı bir kızın bir Dom olan Nathaniel West'e itaat etmesini konu alan bir kitap. Abigail ile onun için uygun bir yardımcı olup olmadığını tartışmak üzere buluşmasıyla başlıyor.
BDSM kısmı "standart"tı ve sert bir şey değildi ve muhtemelen erotik okuyucuların çoğunu korkutmayacak.
Kesinlikle okuduğum en iyi kitaplardan biri değildi ama ilgimi çekti ve birkaç saat içinde okudum.
İtaatkarTara Sue Me (Tara Thomas) (Cat Waters) · Pegasus Yayınları · 2016244 okunma
ayrılış günü yüklemediler bir şey
alaca tüylü develere
en son o ayrıldı
haykırdım tutamadım kendimi
uzaklara gitme diye
ey benim iki gözüm, canım
kesib’e mutlaka uğra
yönel lâ’lâ tepesine doğru
Bu yıl içerisinde okuduğum en duygusal kitaptı,bazı yerlerinde de kendimi tutamadım.Ah Charlie yüreğimi yaktın...Zeka seviyesi düşükken de yüksekken de sevilemedin.Hayatta bazen birşeyleri çok isteriz ya sonra da olunca bin pişman oluruz kahramanımızın durumu da tam böyleydi.Kitaba ilk başladığımda ne kadar çok çeviri hatası yapılmış diye düşündüm sonra da kitabın arkasındaki özeti okuyunca durumu anlayıp tekrar okumaya devam ettim.Kitabın konusu dikkat çekici,sizi hemen içine alan,akıcı bir konusu var sıkılmıyorsunuz bile.Uzun bir süre etkisinde kalacağım, Charlie ve Algernon'u unutmayacağım.
Adı Güher'di*
Kim olduğum önemli değil,
İçinizden biriyim.
Sizlere Güher’in,
Solan bir menekşenin hikayesini anlatacağım…
Parmakları ince inceydi Güher’in,
"Yol boyunca gözpınarlarımda birikmiş olan yaşlar birden boşandı. Bir çocuk ölüsü önünde, daha soğumamış, soğumasını yavaş yavaş avuçlarımda duyduğum bir çocuk ölüsü önünde tutamadım kendimi."
Kendimi tutamadım. Ağlamaya başladım. Hiç tanımadığım babam ve herkesi acı içinde bırakan umutsuz macerası için. Ama en çok kendim için ağladım, hayatımı darmadağın ettiğim için, çoktan kaybettiklerim ve daha kaybedeceklerim olduğundan korktuğum için.
Gönlümü avutamadım,
Seni söküp atamadım,
Ben bahtımı tutamadım,
Yar,seni unutamadım.
Bahtın lutfuna ermişim.
Gönlümü sana vermişim.
Meğer ne çok severmişim,
Yar,seni unutamadım.
Gönül bir acayip deli,
Yarin azadolmaz kulu.
Bilemedin neylemeli?
Yar seni unutamadım.
Kalksam gönlümü azada
Eski günler gelir yada;
Bu nisyan dolu dünyada
Yar,seni unutamadım.
Kendimi aldırdım gama,
Yerleştin kaldın kafama;
Unutmak istedim ama
Yar,seni unutamadım.
Merhaba dostlar
Bugun sizlere benim sevdigim turlerden biri olan #oyku turunde bir kitap ile geldim. Yazarimiz @enginaskin_ kaleminden olan #denizkizi kitabimiz.
İcinde 10 oyku bulunan iceriginde ise; aşktan olume, ayriliktan aciya, siddete kadar huzun barindiran oykuler mevcut ve her bir oykuyu okurken neredeyse dusunurken ah be ah bee dedim, kendimi tutamadim. İcerisinde Tolstoy'un hayatindan ufak bir kesitle kalemin guzelligi ortaya cikmis.
Oyku seven-sevmeyen her okurun okumasi ve kalemle tanismasi gerektigini duunuyorum. Yalin sade bir dille duygularin okuyucuya gectigi, kisa-anlamli oykuler barindiran, her bir oykude boyle bitmemeliydi dedigim ki sanki roman okuyormus hissi verdiren guzel bir eser.
Deniz KızıEngin Aşkın · Kitap Müptelası Yayınları · 202417 okunma
"Dur da önce bir nefes alayım." Remy viskisini yudumlarken kadehindeki buzlar şıngırdadı. "Neden bana
aldığın kıyafetleri göstermiyorsun?" diye gülümsedi ona.
Zandra sırıtarak, "Senin aldığın kıyafetleri mi demek
istiyorsun?" diye hatırlattı çünkü Zandra kendi alışveri
şini kendi yapmak için her türlü imkâna
Geçtiğimiz kırk gün,sorana sormayana seni anlattım.Dilimde gül bitti adını andıkça ; kelimeler ağzımdan kuş olup uçtu ,sustuğumda kanat çırptılar ağzımın içinde,tutamadım; ilk aralıktan uçtular,seni anlattılar.Bunun karşılığında,geçtiğimiz kırk gün, her gün bana aynı yalanı söylediler.Dediler ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar,her gün biri söner. Kırkıncı gün hepsi söner,biri bekler.O tek mum ebediyen yanar, acını o tek mum tutar.Ben buna inandım.Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek, içimdeki cılız nefeslerle.Göğsümdeki sızı hafifler,kalbim tekrar
toplanır,ciğerime derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim.Geçtiğimiz kırk gün, bugünü bekledim. Sabah uyandim, kendimi yokladım.Öğlen tekrar baktım.Kırkıncı ikindiyi beklerken kirkikindi yağmurları boşaldı gözlerimden.Gecesini bekledim ve de gece yarısını.Hiçbir şey olmadı.Yalanınız batsın dedim.İçimde tek bir mum kalacaktı hani; peki ne, bu yürekteki bin dönümlük orman yangını ?