Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Elbette, acıyı ve hüznü mesken tutmuş biz fanilerin, gökyüzünde ikisinden de habersizce dolanan kuşları kıskanması doğaldır !"
İmam Gazali
Aldanış içinde geçti bir ömür Çokları kendine geldi son nefes Şeytan edeceğini etti bir ömür Müminler de garip haller içinde Bir yol tutmuş herkes kendi keyfince Kimisi dince kimisi bence Diyerek o yolda gitti bir ömür Vakif zahir ilmi tek hedef gördü Hiç dert edinmedi irfanı gönlü Dört mezhep kavline dikip gözünü Kitaptan fetvayı verdi bir ömür
Sayfa 179 - Destek Yayınları
Reklam
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; Entarisi sıyrılmış, hafiften; Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; Bir eliyle de göğsünü tutmuş. İçinde kötülüğü yok, biliyorum; Yok, benim de yok ama ... Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki!
Tepesi açılmış narin bir adam yüzünde yoğun duygularla sahnenin ortasına doğru yürüdü. Seyircinin karşısında dururken yüzünde tebessüme benzer bir şey belirdi. Salonda bir alkış koptu. Adam bir süre boyunca sessizce durup bize bakmaya devam etti sonra da - adam Çaykovski’ydi- sahnedeki küçük kürsüye dönüp batonunu alarak havaya kaldırdı. Bir an öyle kaldı. Sihirli değneğini kaldırmış, büyü için gerekli enerjiyi çağıran eski bir büyücüye bakar gibiydik. Salon sessizleşti. Hiç böyle bir sessizlik duymamıştım. Bütün salon nefesini tutmuş gibiydi. Gayet medeni ve modern bir histi. Hem seçkin hem de davetkâr, kibar bir toplu orgazm öncesindeydik sanki.
Sayfa 97 - DomingoKitabı okudu
Ne kadar çok uyuduğunu, ne kadar çok uyumak istediğini fark etti. Eskiden uyumaktan nefret ederdi. Uyku, hayatının en değerli anlarını çalardı ondan. Uykuya nasıl hınç duyardı. Şimdiyse hayata diş biliyordu. Hayat iyi değildi, nahoş, acı bir tat bırakıyordu ağzında. Onu korkutan da buydu. Yaşamı özlemeyen bir yaşam, bitmeye yüz tutmuş demekti.
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Reklam
Buz tutmuş kalbimi sadece birkaç haftada eriten bir kadın. Kalpsiz. Talia mektubunda bana böyle demişti. Ve ona inanmıştım. Hâlâ da inanıyordum. Ama şu an göğsümdeki duyguyu inkâr etmek çok zordu. Bu sızıyı. Bu sıcaklığı.
Sayfa 156 - Nemesis KitapKitabı okudu
Üstad
Üç devir geçirmiş, cebbar kumandanlara boyun eğmemiş, kudsi davasından dönmemiş, yaralanmış, zehirlenmiş, ölmemiş, dağlar gibi hadiselein dalgalarından yılmamıştı.... Milletleri, kavimleri içine alan, zihniyet ve teläkkileri değiştiren, asr-s hå ann cereyanları, bu zan Kur'an ve iman davasındaki yolundan çevireme mişti. O, ruhundaki şecaat- imaniye ile kat'ī inanıyordu ki, dava ettiği ha kakat bir gün milletçe benimsenecek, bir Said, binler belki yüz binler Said olacak insanlık camiasında neşrettiği hakaik-ı imaniyenin fütuhatı ve inki- şafı başlıyacak.. ve åfäk-ı İslamı saran zulmet bulutlan Kur'an'dan eline ve olen bu meşale-i hidayetle dağıtılacak.. ölmeye yüz tutmuş zannedilen iman ruhu yeniden canlanacak.. canlara can katacak.. manen ölmeye ya tutan millet-i İslâmiyeyi ihya edecek.. åleme efendi olan İslamiyetin -biiznillah- cihana efendiliğinin maddi manevi mübeşşiri olacaktı.
Genellikle büyük İslâmî şahsiyetler hayattayken yeri ve değeri bilinmez. Ancak onların değeri bu insanlar cennete çekip gittikten sonra bilinir. Abdullah Azzam'ın varlığını ve değerini her ne kadar o hayattayken bilsek bile asıl değeri şehadetinden sonra açığa çıkacaktır. Bunu şöyle bir misalle açıklayalım. Mesela; tarihteki seçkin şahsiyetler yazın doğan güneşe benzer. İnsan yazın sıcaklığından onun değerini bazen bilemez ve güneşin ısısından bıkar. Kış veya soğuklar geldiği zaman ya da güneş battığı zaman insan onun değerini anlar ve ona ihtiyaç duyar. Önder ve kumandan durumundaki İslâmî şahsiyetlerin değeri de genellikle ölümlerinden sonra ortaya çıkar ve o zaman bu boşluğu doldurmak İslâm ümmeti için çok zor olur. Biz, şehadeti, İslâm âlemi için zafer alametlerinden bir alamet ve şanlı asırlara dönüş alametlerinden bir alamet olarak görüyoruz. Tarihte şehitlerin varlığı ne zaman azalmışsa, İslâm ümmeti o zaman çökmeye yüz tutmuş, ne zaman ki kurbanlar takdim edilmiş ve şehitler kafilesi harekete geçirilmişse o zaman hayata ve şerefe dönüşün başlangıcı olmuştur. Bizler içimizdeki şehitlerin varlığını, başarıya ve zafere ulaşmanın bir alameti olarak görüyoruz. Abdullah Azzam'ın şehadeti gibi şehitlikler bizlere zaferin yakın olduğunu müjdeliyor. Bizler, Müslüman ve mücahid olarak hayata şehitlikle son vermeyi Cenab-ı Allah'tan temenni ediyoruz."
O zamanlar, evet o zamanlar her bakımdan yürekten dirilmeye ihtiyacım olabilirdi. Senin sırf fiziki yapın bile beni eziyordu. Örneğin aynı kabinde sıklıkla soyunduğumuzu anımsıyorum. Ben sıska, çelimsiz, kuruydum; sen güçlü, boylu boslu ve iriydin. Daha kabindeyken bile kendimi acınası bulurdum, üstelik yalnızca senin değil bütün dünyanın karşısında bu böyleydi, çünkü sen benim için her şeyin ölçütüydün. Sonra kabinden çıkıp insanların karşısına geçtiğimizde senin elinden tutmuş, tahtalara yalınayak ve ürkerek basan, sudan korkan küçük bir iskelettim: İyi niyetle bana durmadan gösterdiğin ancak beni derinden utandıran yüzme hareketlerini tekrarlamayı beceremez, sonra da derin bir çaresizliğe düşerdim ve bütün alanlarda edindiğim kötü deneyimlerim böylesi anlarda müthiş bir uyum içinde olurdu. Kendimi en rahat hissettiğim anlar, senin bazen benden önce soyunduğun ve kabinde tek başıma kaldığım, sonra sen beni yoklamak için gelip kabinden kovalayıncaya kadar insan içine çıkmanın utancını ertelediğim zamanlardı.
Reklam
Engellere aldanıp yol alamayanlar
Başka bir fırka ise, mücâhede, ahlâk terbiyesi, nefsi kusurlarından arındırma ile iştigal etmiş, bunda derinleşmişlerdir. Nefsin kusurlarını araştırma, hilelerini öğrenme yolunu tutmuş, bunu meslek haline getirmişlerdir. Her hallerinde âfetleriyle ilgili ince sözler bularak nefsin kusurlarından korunmakla uğraşırlar. Derler ki:'... bu, nefiste bir ayıptır, eksikliktir; bunun eksiklik olmasından gafil olmak da bir eksikliktir.' Bu konuda zincirleme sözlerle af dilerler. Vakitlerini bunda heba ederler. Çünkü hep nefisleriyle içli dışlı olmuş, Hâlık'larıyla münasebet kurmamışlardır. Bunlar, haccın vakit ve engelleri ile meşgul olup, hac yoluna çıkmayanlara benzerler, bu ise onları hac mükellefiyetinden kurtarmaz. Onun için aldanmışlardır.
Güneş bile kimsesizligi buz tutmuş sokak çocuklarını ısıtmak için kötü kalpli bulutlarla adeta kavga ediyordu. Ama onlar annelerinin hapsoldugu cam buğularinda umudun en güzel güneşleriydi
Karısı, adamın kişiliğini çözemese de onun hareketsiz zihninde yer tutmuş uyuyan, durgun bir bencilliğin az çok ayırdındaydı; en rahatsızlık verici özelliği olan kendine özgü bir burnu büyüklük; düzen çevirmek yönünde bir eğilimdi.
Elimden tutmuş Sevecen gençliğim, Buzdan bir yolda Düşe kalka Yürümeyi öğretiyor Yeniden bana. Geçmiş deyince Sen geliyorsun aklıma.
Sayfa 172 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okuyor
Ne yazık ki bugün Müslümanlık iddiasında bulunan birçok kimse, Müslüman olmanın gereklerinden ve bedellerinden habersizdir. Müslümanların içten yıkılmaya yüz tutmuş bu hali ne düşmanları korkutur ne dostları sevindirir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.