İnsan, maddi, düşünsel ve toplumsal yaşam araçlarından yoksun kalırsa, zorluklar içinde yaşamdan umutsuzluğa düşer; gözlerini geleceğe çevirmeksizin yaşar. İnceleme ve araştırma için zaman bulamaz. Kendisinde düşünme yaşamı durur. Yaşam onun için bir tutsaklık olur. İradesinden bile vazgeçmek zorunda kalabilir. Anlaşılıyor ki, insanın maddi servet edinmesi gerekir. İnsanın servet edinebilmesi için çalışması zorunludur. Fakat insan, yalnız özgürlük aracı olarak servete sahip olmalıdır. Yoksa servete tutsak olmak için değil...
Sen fena halde aşka benziyorsun, bana yazdırdıkların kadar güzelsin ve dünyadaki en güzel coğrafya senin yanın. Şimdi bana haritadan bir yer seç deseler, ben yine senin yanını seçerim. Belki de bu bir seçim değil tutsaklık. Sende kaybettiğim ruhumun beni çağırması gibi bir şey.
Tutsaklık insana bir şeyler yapar. Ne kadar aşağılık bir hayvan olabileceğinizi gösterir. Hayatta kalmak ve bir gün öncesine göre daha az acı çekmek için nasıl da her şeyi yapabileceğinizi gösterir.
Yenileşme dediğin, kendimizi aldatmak için uydurulmuş bir şeydir. Hayat anlamsız bir nesnedir. Tutsaklık olmadan yenileşme olmaz. Doyumsuzluk olmasa, insanlık yerinde sayar. Yaşayışımız çalışmalarımızı kolaylaştırmak isterken, işleri çoğaltarak daha da zorlaştırıyoruz. Makineler ve fabrikalar daha fazla makine üretmek içindir; bu ise aptallıktan başka bir şey değildir. Gün geçtikçe amele sayısı artıyor, oysa sadece gerekli olan buğday üreticisi köylüdür. Çalışarak doğadan kazanılması gereken tek şey buğdaydır. İnsanların ihtiyacı ne kadar az olursa, o derece daha fazla mutlu olur; istekler artığı oranda da özgürlük azalır.