Gerçek sentez, o an için toplumsal mekânda mevcut taleplerin niceliksel ortası anlamına gelmez. Bu, sadece ve sadece, toplumsal ganimetlerinin ne “sağ”dan ne de “sol”dan tehdit altında bulunma­sını istemeyen, toplumsal bir statünün daha yeni yeni yükselmiş olanlar lehine istikrara kavuşturulmasına yarayan bir çözüm anla­mına gelirdi. Oysaki, tam tersine, bünyesinde birikmiş kültürel de­ğerlerden ve toplumsal enerjilerden mümkün olduğunca fazla şeyin geride kalacağı ve tarihin ilerici bir şekilde ilerlemesini teşvik ede­bilecek bir politik tutum söz konusu olmalıdır. Yeni statü, aynı za­manda, tüm kapsamlılığıyla ve olabildiğince organik bir biçimde ön plana çıkarak, biçim değiştirici gücünü gösterebilmelidir.
Sayfa 155 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okuyor
Fert ve cemiyeti çekip çeviren kurallar
Haram, helal, mekruh, müfsit, mubah, farz, sünnet, müstahsen, mendup, edep, hizmet, hürmet, merhamet, şefkât, sabır, şükür, bid'at, örf, âdet, gelenek-görenek-mizaç sayılmayacak kadar kıymet hükmü belli bir denge içinde fert ve cemiyeti çekip çevirir. Öyle ki, helaya girme âdabından, sofraya oturma âdabına kadar. Bu ahlâk, düzen ve hiyerarşiyi değiştirecek, zedeleyecek her davranış, düşünce, tutum; hastalık ve bozulma alameti sayılır; zamaneden şikâyet edilir, durumun düzelmesi için kanun-ı kadime dönülmesi salk verilirmiş.
Reklam
Belki, daha yeni kurulan bir düzenin he­yecanı içindeydiler; millet olmanın heyecanını daha yeni yeni öğreniyorlardı. Öğrenciler henüz, geldikleri illere göre toplu­luklara ayrılmış değillerdi aralarında. Henüz marşların he­yecanla söylendiği dönemler yaşanıyordu. Belki bugünün öğ­rencileri onları seyretselerdi, hafifçe gülümserlerdi. Ne var ki, bu işten bir çıkarları yoktu (...), bu tutum bir geçim kaynağı olmamıştı. Milletini sevmek, iyi bir duygu ola­rak tanımlanıyordu; bu kavramlar henüz gerçek anlamlarında kullanılıyordu. İnsanlar, henüz resmî geçitleri filân, ilgiy­le izliyordu. Vatan ve millet deyimleri henüz sadece bayram nutuklarının tekelinde değildi; insanlar yaşantılarında, kendi aralarında bu sözleri kullanıyorlardı. (...) Şimdi bu duygularla alay etmek bir marifet sayılıyor, biliyorum. Milletini sevmek de ancak onun için durmadan üzülmek anlamına geliyor. Artık millet olmanın sevinci değil, millet olmanın üzüntüsü makbul sayılıyor. Ne yapalım? Bir zamanlar da böyle sevinçler varmış. Bazı kavramlar kötüye kullanıldı diye, şimdi iyi niyetli kimseler bile bu kavramlara dokunmaktan korkuyorlar. Neyse bizim bu bakımdan korkumuz olmasın; biz geçmişte bugünü inceliyoruz, bir zamanlar da böyleymiş diyoruz; bir zamanlar böyle tarih öncesi duygularla kendini mutlu hissedenler varmış.
Sayfa 94
O halde etik olanda cereyan eden bir bilinç ancak; mevcut varoluşsal aşamadaki yönünü tüm içtenlikle istese de, bilerek eylemde bulunamayacağı normlar doğrultusunda tayin ederse; yani bireyin başarısızlığı bireysel bir suç olarak kavranmaktan ziyade, yanlış ey­lem, yanlış düzenlenmiş ahlâki bir aksiyomatik dizgeyle temellen­diği ve eylem zorla yaptırıldığı takdirde yanlış bir bilinçtir. Ruhsal yorumda cereyan eden bir bilinç; alışagelmiş anlam vermeler (ya­şam ve deneyim biçimleri, dünya ve insanlığa ilişkin tutum) sonu­cunda yeni tipte ruhsal tepki verilmesini ve genelde yeni insan ol­manın üstü örtülerek engellediği takdirde yanlış bilinçtir. Teorik bir bilinç; “dünyevî” yaşamsal yönelimin mevcut varoluşsal aşamasın­da tutarlı yolun bulunamayacağı kategorilere uyduğunda ve onlar­la düşündüğünde yanlış bilinçtir.
Sayfa 104 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okuyor
Bu yolda sıkıntı ve zorlukla karşılaşacağız. Bu tutum bizi ağır fedakarlıklar yükleyecek. Fakat biz; Allah'ın ilahi metodu (hükümleri) kendilerine vasıtayla yeryüzüne yerleştirdiği ve cahiliye karşı Muzaffer kıldığı, o ilk dönem neslin (sahabe nesli'nin) yolundan gitmek istiyorsak tercih edeceğimiz başka bir seçenek yoktur.
Sayfa 89 - Yüksel yayıncılıkKitabı okudu
Maalesef çoğu kişi “beni yok ettiler, ben de fırsatını bulunca onları yok edeceğim!” tavrı içindedir. Ne var ki böyle bir tutum içinde olan kişi en başta kendini yok ettiğinin farkında değildir.
Reklam
Toplum neden evet diyeni sever?
Kültürel olarak başkasıma hayır demenin ayıp olduğu bilinciyle yetiştirilmiş toplumun evlatları olarak, kişisel sınırlarımız ve haklarımızı korumamız konusunda çok da becerikli olmadığımızı söyleyebiliriz aslında, Özetleyecek olursak, içinde yaşadığımız toplum, hayır demenin kötü ve ayıplanacak bir tutum olduğunu öğretmiştir bize. Hatta reddetmek, geri çevirmek hiç de hoş olmayan şımarıkça bir davranış gibi de görülür çoğu zaman. "Bunu çok şımarık yetiştirmişler, saygısı yok, burnunun dikine gidiyor!" sözleriyle eleştirilmiş çok torun torba vardır bu kültürel coğrafyada muhakkak.
Sordum: Tövbe ne demektir? Cevapladı: Daha önce yapılan çirkin tutum ve davranışlarından pişman olmak ve bu tür hareketleri bir daha yapmamak üzere Allah'a söz verip sözünden asla dönmemektir. Yanı sıra da günaha yapılan her türlü çağrıdan son derece ürküp kaçmaktır.
İçeri girememiş, Zuhal'in bankını bulup oturamamıştım. Ancak bu tutum bir yandan da hoşuma gitmişti. Çünkü dünyada her şeyin kendi koyduğu düzene bağlı olmadığını, doğaya tabi olduğunu hatırlatıyordu insana. Ama bunun aynı zamanda o belirsizliğin; kimsenin hikâyesini sadece onun izinden giderek yeniden inşa edemeyeceğimin ilk işareti olduğunu nasıl bilebilirdim?
... güçsüzlükleriyle çevrelerinde egemenlik kurarlar. Özellikle toplumumuzda "zavallı" ve "mağdur" kişilere karşı geliştirilen tutum bu durumu pekiştirmek. Diğer insanların duygularını sömürerek onlara dilediklerini yaptırabilen ve "edilgin saldırgan" olarak nitelendirebileceğimiz bu kişiler geliştirdikleri senaryolarında öylesine ustadırlar ki, çoğu kez bizden neler alıp götürdüklerini fark edemeyiz bile.
Reklam
Her hanedan başka başka aşamalardan geçer ve yenilenmiş koşul­lar içinde bulunur. Bu nedenle onun taraftarları, her aşamada, başka başka karakter özellikleri edinirler. Bu, yeni koşulların sonucudur. Genellikle, bir hanedanm en çok beş evresi olabilir. Birinci evre başarı evresidir: bütün direnç tükenmiştir ve krallık ik­tidarı yeni hanedanın
"Bazılarıyla diğerlerinden daha yakın bir ilişki kurarsanız, kendiniz hakkında fazla açık vermeyin, günün birinde onları karşınızda birer rakip ya da düşman olarak görebilecekmişsiniz gibi ihtiyatlı olun: Yaşamın tesadüfleri bunu gerektiriyor. Bu yüzden, ne soğuk ne de cana çok yakın bir tutum sergileyin, bir insanın hiçbir şeyi riske atmadan yaşamını sürdürebileceği orta çizgiyi bulmaya çalışın.
İnsanlar neyin kendi yararlarına olduğu konusunda yanılırlarsa, akla uygun olduğunu sandıkları tutum, başkaları için, gerçekten akla uygun olan tutumdan çok daha fazla kötülüğe yol açar. Bu nedenle, insanları kendi çıkarlarını iyi değerlendirecek duruma getiren her şey yararlıdır.
Sayfa 23 - Say Yayınları
“ Denetlemeye yönelik tutum, konuşanın dinleyiciyi denetleme, belirli bir yöne çekme ya da fikrini değiştirme gibi amaçlar taşımasını içerdiğinden, bunu sezen dinleyicinin savunuculuğu artar. Bu tutumun temelinde yatan varsayım, dinleyenin konuşandan daha yetersiz, daha aciz olduğudur. Konuşan kimse, denetleme tutumuyla örtük ya da açık bir biçimde, dinleyeni ‘bilgisiz’, ‘kendi başına karar vermekten aciz’, ‘henüz olgunlaşmamış’, ‘akılsız’, ‘yanlış yolda olan biri’ olarak gördüğünü ifade eder. İletişimde örtük bir biçimde yer alan bu mesaj, dinleyicide savunucu tutumun doğmasına yol açar. “
Sayfa 177
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.