Ben Cuma namazına gidiyorum. Bir saat içinde donerim" dediğimde, sekreterin gözleri fal taşı gibi açıldı
Ortaköy Camii'nde, Allah'a ciddi ciddi yalvardım: “Yâ Rabbim, senin huzuruna bu kılıkta çıktığım için beni bağışla. Haddimi aştığımı seziyorum Allah'ım. Kabalık ettiğimin farkındayım, üzgünüm. Sana bu ya pay elleri açarak dua ediyorum, fakat bunu küstahlığımın değil, acizliğimin bir delili say. Tarumar yüreģime bak Yâ Rabbim; senin lütfunla, (sanırım) hâlá bana ait olan yüreğime bak...” Ortaköy Camii karadan koptu ve Boğaz'ın sularında yüzmeye başladı. “Belki de senin nazarında sevimliliğimi gitgide kaybediyorum Allah’ım. Ne olur, Ferruh Ferman’ın günahlarınin cezasını da bana çektirme. Benimkilerin yeterince çok olduğu malum...” 150 yaşındaki cami, az kalsın bir şilebe tosluyordu. Eğer çarpsaydı, herhalde 1894 depremindekinden çok daha büyük bir hasara uğrardi. "Allah'ım hiçbir zaman sana kulluk etmeye gereken özeni gösteremedim. Şu sıralar içinde bulunduğum belalı tuhaflıkta bunun payı olduğunu anlayabiliyorum. Galiba kendime hem fazla acidim hem de fazla güvendim. Bilinçli ya da bilinçsizce işlediğim bütün günahlarla ilgili olarak, affına sığınıyorum. Göğsümü samimiyetle, ümitle ve ferahlıkla doldur...” Kulağıma bir kibrit sesi çalındı ve Ortaköy Camii denizin ortasinda yanmaya başladı! Bu ilk defa olmuyordu, 1984'te de yanmıştı! Çırağan Sarayı gibi, bu cami de Mimar Nigoğos Balyan'ın yanıcı' eserlerindendi... “Yâ Rabbim, bizi Hazreti Muhammed'in hatırına yarattın, ...