.
Napoleon'un kahramanlıklarından
daha fazla düş gördüm.
İsa'dan daha fazla insana
bağrımı açtım muhtemelen.
Kant gibi nicelerinin yazmadığı
felsefeleri düşündüm gizlice.
Ben -ve hep öyle kalacağım-
çatı katı insanıyım,
Yine de evim orası değil.
Ben her zaman bunun için
doğmamış biri olacağım,
Ben her zaman, sadece,
kimi meziyetleri olan biri olacağım,
Ben her zaman, kapısız bir duvarın dibindeki
kapının açılmasını bekleyen biri olacağım,
Sonsuzluk şarkısını söyleyen biri bir kümeste,
Kör bir kuyunun dibinde
Tanrı'nın sesini işiten biri.
-Alvaro de Campos, Tütüncü Dükkânı
.
.
Çikolata ye, küçüğüm,
Çikolata ye!
De ki kendi kendine, her metafizik çikolatadır.
Hiçbir din bir şekerci dükkanından daha
fazlasını öğretemez, de kendi kendine.
-Alvaro de Campos, Tütüncü Dükkânı
.
Napoleon’un kahramanlıklarından
daha fazla düş gördüm.
İsa’dan daha fazla insana
bağrımı açtım muhtemelen.
Kant gibi nicelerinin yazmadığı
felsefeleri düşündüm gizlice.
Ben- ve hep öyle kalacağım
çatı katı insanıyım,
Yine de evim orası değil.
Ben her zaman bunun için
doğmamış biri olacağım,
Ben her zaman, sadece,
kimi meziyetleri olan biri olacağım,
Ben her zaman, kapısız bir duvarın dibindeki
kapının açılmasını bekleyen biri olacağım,
Sonsuzluk şarkısını söyleyen biri bir kümeste,
Kör bir kuyunun dibinde
Tanrı’nın sesini işiten biri.
Adalet nedir bilmez Tanrılar, adaletli görünmek istiyorlarsa, gerçekleşmesi imkansız da olsa düşlerimize dokunmasınlar, sıradan da olsa, bize iyi düşler versinler. Şimdi yaşım henüz gençken, Güney Adaları'nı hayal edebilirim ya da ulaşılmaz Hindistan'ları yarın aynı Tanrılar öylesine bir tütüncü dükkanı almayı ya da civardaki kutu gibi bir evde emekliliğin tadını çıkarmayı hayal ettirebilir bana. Tek tek bütün hayallerimiz hep aynı hayaldir çünkü hepsi sadece hayaldir. Tanrılar hayallerimi değiştirsin ama hayal kurma yeteneğime el sürmesin.
''(...)Ömrümüz elverdiğince duyarlılığımızı ne kadar derinleştirirsek, ironik bir şekilde, kendimizi de o kadar tanırız. Yirmi yaşındayken uğursuz kaderime inanıyordum; bugün kaderimin bayalığının farkındayım. Yirmi yaşındayken, Doğu'nun Prensliklerine özlem duyuyordum; bugün ne ayrıntı ne de soru sormadan, banliyöde bir yerde, uyuşuk bir tütüncü dükkanı sahibi olarak huzurlu bir şekilde hayatımı bitirmekle yetinirim.
Duyarlılık açısından en kötüsü duyarlılığı düşünmektir; yoksa duyarlılıkla birlikte düşünmek değil. Gülünç olduğumu bilmediğim sürece, geniş çaplı düşler kurabildim. Bugün kim olduğumu biliyorum ve sahip olmaya karar verdiğim düşlerden başkası kalmadı bana(...)''