#iyilik
Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri buyurdu ki: "Allahü teâlânın rızasına giden bütün yolları inceledim, en kestirme yolun, insanları sevindirmek olduğunu gördüm."
Bâbür ve tarikatlar
Bâbür, aralarında Hindistan merkezli tarikat liderlerinin de bulunduğu birçok sûfî pirden kendisini ve rejimini manevi yönden desteklemelerini istedi. Bâbür, atası Timur'un da yaptığı gibi, hayatının sonuna dek Nakşibendilere özel bir hürmet gösterdi. Bazı Nakşibendiler, ileri gelen saray mensupları olarak Bâbür'ün yanında yer aldılar. 1528'de namaz kılmasını aksatacak derecede güçten düşüren bir bağırsak iltihabına yakalanan Bâbür, yıllar önce vefat etmiş Nakşibendi piri Hâce Ubeydullah Ahrar'dan tekrar yardım istedi. Eski gücüne döner dönmez Pir'in Risale-i Vâlidiyye başlıklı eserini 243 beyitlik bir mesnevi hâline getirmeyi ahdeden Bâbür, şarap arzusundan vazgeçmesinin sebebini de Pir'le arasındaki bu şiirsel yakınlık olarak açıklamıştır. Bâbür, Nakşibendilerin yanı sıra Hindistan merkezli Çiştî, Şettârî ve Sühreverdî pirlerine de saygı göstermiş; Delhi sultanları tarafından bu pirlere ve dinen önemli diğer kişi ve kurumlara yapılan hibe ve bağışların çoğunu yeniden tahsis etmişti. Sûfi tarikatların her biri kendilerine özgü rabıta uygulamaları ve Kuzey ve Orta Hindistan'ın büyük bir bölümüne yayılmış geniş bir mabet ve mürit ağına sahipti. Saygı duyulan bu şahıs ve kurumların desteğini kazanmak, Bâbür'e (ve seleflerine) Müslümanlar ve farklı toplumsal ve ekonomik sınıflardan gayrimüslim Hintler arasında daha geniş bir meşruiyet zemini sağladı. Öte yandan bu pirler genellikle birbirleriyle ve Nakşibendilerle rekabet hâlindeydi. Çok sayıda pir, Bâbür'ün maddi ve siyasi desteğini elde etmek için birbiriyle yarışmıştır.
Reklam
Hâce Ubeydullah Ahrâr ks. buyurdular;
İikindi namazından sonra öyle bir vakit vardı ki, onda, amellerin en iyisine yapışmak gerekir. O saatte amellerin en iyisi muhasebedir. Muhasebe, gece ve gündüzün bütün saatleri içinde, insanın, yaptıklarını gözden geçirmesi, ibadet ve günahtan payına düşenleri ayıklaması, iyiliklerinden şükür, kötülüklerinden de istiğfar etmesidir.
Şeyh Ömer Bâğıstânî -sırrı mukaddes olsun- zamanında Moğol hânlarından biri Şaş vilayetine gelmişti. Hazreti Şeyh, o hânı domuz eti yemekten men etmek istedi. Şayet o hâna domuz etinin şeriata göre haram olduğunu ve yenilemeyeceğini emir buyursaydılar o hânın küfürde sebâtından ve küfür âdetlerine devamlılığından dolayı bu emri yerine getirmeyeceği, ferâsetleri sayesinde kendilerine mâlum olmuştu. Hazreti Şeyh şöyle buyurdular: Bu etin yenilmesi kendisine has özelliğinden dolayı çok kötü ve uğursuzdur. Çünkü erkek domuzların dışında bütün hayvan türlerinin erkekleri, kendi cinsinden olan dişi hayvanlara saldırmaktan diğerlerini men eder. Domuz etinin yenilmesi kıskançlık ve hamiyeti yok eder. Kıskançlığın fazilet ve menkıbelerini o hâna beyan buyurdular. O kâfir padişah bu fikri son derece akla uygun bulup etkilenmiş, kendi halkının ve askerlerinin domuz eti yememesini emredip kendisi de yemekten sakınmıştır.
Kutbü'l-aktâb Nâsıruddîn Hâce Ubeydullah (Ahrâr ks) buyurmuşlardır ki:" Seyr (mânevî yolculuk) iki türlüdür: seyr-i müstatîl (düz yolculuk) ve seyr-i müstedîr (dâiresel yolculuk). Seyr-i müstatîl uzaklık içinde uzaklıktır. Seyr-i müstedîr ise yakınlık içinde yakınlıktır. Seyr-i müstatîl, sâlikin maksud olan, Allah'ı kendi dâiresinin hâricinde aramasıdır. (seyr-i âfâkî). Seyr-i müstedîr ise kendi gönlü etrafında dolaşması ve maksûdu orada aramasıdır. (seyr-i enfüsî)." İmâm-ı Rabbânî Risaleleri
Geri161
615 öğeden 611 ile 615 arasındakiler gösteriliyor.