Hayatı boyunca ona ulaşabilmek için mücadele etmiş ve inanca "kuru bir ot gibi" susamıştır. Ebediyen parçalanmış olan birliğe kavuşmak ister, ebediyen kovalanan sığinacak bir yer; ebediyen kovulmuşa, tutkunun bütün hızlı akıntılarıyla.el gibi akana bir çıkış, bir huzur, bir deniz gereklidir.
Dostoyevski Tann'yı böyle hayal eder, bir sükunet olarak ve onu sadece bir ateş olarak bulur. Kendisi küçücük olmak ister, zekasından kurtulmak ister, ona karışabiirnek için, bir kömürcü gibi inanabiirnek ister, "yüz elli kiloluk
şişman tüccar karısı" gibi olmak ister, her şeyi bilen, her şeyin bilincinde olan biri olmaktan vazgeçmek ister, inançlı olabilmek için, tıpkı Vedaine gibi yalvarır...
Tolstoy, işlediği bütün günahlardan ötürü kendini suçlamıştır. Dostoyevski ise susmuştur. Ama onun bu susması Tolstoy'un bütün suçlamalarından çok daha yakındır Sodom fikrine.
Dostoyevski'yi çeken şey kumardır, "ya hep ya hiç"tir. Yeşil çuhanın önünde, iradesi yarı bilinçli yarı bilinçsiz olarak, hic durmadan kaderine meydan okumuştur.
On yıllık bir zaman dilimi içinde ortaya çıkmalarına rağmen Balzac, Dickens ve Dostoyevski hakkındaki bu üç denemeyi bir kitapta toplayan şey rastlantı değildir.
Balzac'ın bir kahramanı dünyayı boyunduruk altına almak ister, Dostoyevski'nin kahramanı ise onu alt etmek. Her ikisinde de günlük yaşamın üstüne çıkma gayreti, son- suzluğa doğru bir yönelim vardır. Dickens insanlarının hepsi mütevazıdır.
Kitap; Balzac toplumu, Dickens aileyi, Dostoyevski bireyi yazan yazarlar olarak nitelendirmiştir. Ama bunun haricinde bir sürü yazarlardan bahsetmiştir. Yazarlar şöleni olmuş adeta ve eserlerinden de bahsetmiş. Okumayanlar için çok sıkıcı gelebiliyor. Okuduğunuz eserlerden bahsedince daha iyi pekişebiliyor.
Açıkcası ilk başlangıç kısımlarında anlamakta zorlandım sıkıldım. Ama ilerledikçe akıcı oldu biraz. Çok fazla yazardan bahsedilip eserleri üzerinde de durulunca biraz karışabiliyor burda ne anlatmak istedi nasıl yani diye düşünebiliyorsunuz.
Dostoyevski kısımları o kadar uzatılmışki daha bişey kaldı mı acaba daha ne anlatılabilir diye düşünmeye başladım. Zweig baya baya seviyor Dostoyevski’yi.
Zweig kitaplarının çoğunu okumuşumdur ama en sıkıldığım kitabıydı diyebilirim. Sanırım kendi yarattığı karakterleri, olayları, kurgusunu ve psikolojik yaklaşımını seviyorum. Bu tarzı beğenmedim.
Üç Büyük UstaStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 20115,1bin okunma
Avrupa'da her yıl yayımlanan elli bin kitabı açın, neden bahsediyorlar?
Mutlu olmaktan. Bir kadın bir erkek istiyor ya da zengin, güçlü, saygıdeğer olmak istiyor. Dickens'ta bütün arzuların nihai hedefi, içinde neşeli çocukların oynadığı yeşillikler arasında sevimli, küçük bir ev, Balzac'ta ise etrafında koruluk olan bir şato ve milyonlar. Çevremize bir bakalım, sokağa, barlara, basık eğlence yerlerine, aydınlık salonlara bakalım: Ne istiyor bu insanlar? Mutlu olmak, hoşnut olmak, zengin olmak, güçlü olmak. Dostoyevski'nin kahramanlarından hangisi bunu ister? Hiçbiri. Bir teki bile istemez. Hiçbir yerde kalmak istemezler, mutlulukta bile. Hepsi de devam etmek ister, hepsinde de onlara acı veren "yüce bir kalp" vardır. Mutlu olmak onlar için önemsizdir, hoşnut olmak önemsizdir, zengin olmayı arzu etmek bir yana hor görürler. Bütün insanlığın istediği hiçbir şeyi istemez bu tuhaf insanlar. Sağduyuları yoktur. Bu dünyadan hiçbir şey beklemezler.
Bu üç romancıdan her birinin kendine ait bir alanı vardır. Balzac toplum dünyasını, Dickens aile dünyasını, Dostoyevski bireyin ve insanlığın dünyasını anlatır.