Rivayet odur ki hocanın biri Beyazıt Camii'nde vaaz ederken biri kalkıp edebi aşarak hocaya yaklaşır. "Hocam" der, "Burada çok fazla insan var, ben de eşeğimi kaybettim. Bu kalabalıktan biri muhakkak benim eşeğimi görmüştür. Bir duyursanız, bakalım bir gören, bir bilen çıkacak mı?" Hoca bu terbiyesizlik karşısında hiç istifini bozmamış. "Sen otur" der adama, "Vaazın sonunda ben senin eşeğini bulurum.” Vakit dolmuş, vaaz bitmiş. Hoca vaazı bitirince cemaate hitaben, “Aranızda daha önce hiç âşık olmayan, aşk acısı çekmeyen, aşk nedir bilmeyeniniz var mı?” diye sormuş. Başta kimse kendini teşhir etmek istememiş ama sonra ayağa üç kişi kalkmış. Hoca tekrar sormuş yani siz aşk nedir bilmez misiniz?" "Evet" demişler, "Biz aşk nedir bilmeyiz.” Hoca eşeğini kaybeden adama dönmüş; “al” demiş, “Sana üç eşek. Bir eşek kaybetmiştin, sana üç tane bulduk." Orada bulunan ehl-i irfan anlamış hocanın bu nüktesini. Sevmek ve sevilmek için yeryüzüne indirilen insanoğlu hâlâ aşkı tatmamışsa ot için yaşayan eşekten ne farkı kalır? Aşk küçüğünden büyüğüne ilâhî cezbenin eseridir. Âşıklar da aşkın eseri. Aşk bir âb-ı hayat suyudur. Bu suyu bir ömür aramaktır ömür dediğin.