Şayet insanlar da hayvanlar gibi, maziyi de, geleceği de düşünmeden, birbirlerinin altını oymaya çalışmadan, şu anın içinde kalarak ve bir yudum suyun tadına vararak yaşayabilselerdi, şu dünya daha az mutsuz bir yer olabilirdi.
"Birini sevdim şah hazretleri..."
"Sonra ne oldu?"
"Hiç" dedi Cihan. Aşk masalları ve kahramanlık destanlarıyla büyüyenler bunu pek anlayamazlardı ama aşk dediğin çoğu zaman koca bir hiç ile sonlanırdı.
"Senin işin ona bakmaktı; karnını tok, sırtını pek tutman yeterdi. Tutup sevdin hayvanı."
"Bilerek yaptığım bir şey değil. Kendiliğinden olur."
"Beni dinle, kimseyi fazla sevme."
Ne tuhaf. Bizi koruyan kollayan insanlar vardır etrafımızda. Hiç fark etmesek de onlar oradadır daima. Karşılık ya da minnet beklemeden, sadakatle, sevgiyle, sessizce... Nice sonra anlarız kıymetlerini. Hep geç kalırız teşekkür etmekte.
Müneccim Takiyeddin'in gözetlediği semavi cisimler gibiydi insan yüreği. Kimse bilmiyordu derininde ne esrarlar barındırdığını. Sadece tepemizdeki sema değil, aslında tek tek her insan koca bir muammaydı.