Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hiç boş zamanı bulunmayan,uyku,yemek yeme vb. salt fiziksel kesintiler dışındaki bütün ömrü kapitalist için kullandığı emeği tarafından soğurulan bir insan, bir yük hayvanından beter durumdadır. Bedenen çökmüş ve zihnen vahşileşmiş olan böyle bir insan,başkalarının zenginliğini üreten bir makineden başka bir şey değildir.
Bütün metaların değerleri, genellikle, ancak,arz ve talepteki sürekli dalgalanmaların sonucu olarak durmadan değişen pazar fiyatlarının birbirlerini dengelemeleri ile gerçekleşir. Bugünkü sistemin temeli üzerinde,emek bütün öteki metalar gibi bir metadır ancak.Bundan dolayı onun da kendi değerine uygun düşen bir ortalama fiyata ulaşması için aynı dalgalanmalardan geçmesi gerekir.Bir yandan onu bir meta gibi görmek,öte yandan da onu metaların fiyatlarını belirleyen yasaların dışında tutmayı istemek saçmadır.Köle,kendi geçimi için kesin ve değişmez bir miktar alır,ama ücretli emekçi öyle değildir.Salt bir durumda,ücretinde meydana gelen düşmeyi telafi etmek için olsa bile, bir başka durumda ücretini yükseltmeye çalışmalıdır.Eğer kapitalistin iradesini, diktasını,değişmez bir iktisat yasası olarak kabul etmekle yetinirse,kölenin sahip olduğu güvencesi olmaksızın onun bütün sefaletini paylaşacaktır.
Reklam
iş gücünün değeri,ya da günlük konuşmadaki emeğindeğeri,geçim araçlarının değeri ile,yani bunları üretmek için gerekli emek miktarıyla belirlenir.
İşçinin sattığı şey,doğrudan doğruya emeği değil,onu kullanma hakkını geçici olarak kapitaliste devrettiği işgücüdür.Bu o kadar doğrudur ki,
Eğer emeğin ya da başka herhangi bir metanın değerinin,son tahlilde,arz ve talep tarafından belirlendiğini varsaydınız, tam bir yanılgı içinde olurdunuz.Arz ve talep,pazar fiyatlarındaki geçici dalgalanmalardan başka bir şeyi düzenlemez.Arz ve talep, bir metaın pazar fiyatının neden kendi değerinin üstüne çıktığını ya da altına düştüğünü açıklar,hiç bır zaman bu değerin kendisini değil.Varsayalım ki, arz ve talep birbirlerini dengeliyorlar,ya da iktisatçıların dedikleri gibi,ödeşiyorlar. Bu karşıt güçler eşitlendikleri anda birbirlerini felce uğratırlar ve şu ya da bu yönde etkin olmaktan çıkarlar.Arz ve talep eşitlendiği,dolayısıyla etkin olmaktan çıktığı anda,bir metanın pazarfiyatı kendi gerçekdeğeri ile,yani pazar fiyatının onun etrafında dalgalandığı standart fiyatı ile çakışır.Bu değerin mahiyetini araştırırken, arz ve talebin pazar fiyatları üzerindeki geçici etkileri ile bir alıp veremediğimiz olamaz.Bu,ücretler için olduğu kadar, öteki bütün metaların fiyatları için de geçerlidir.
Emek arzı ile talebi arasındaki ilişkiler sürekli olarak değişir,ve bu değişikliklerle birlikte emeğin pazardaki fiyatları da değişir.Eğer talep arzı aşarsa,ücretler yükselir;eğer arz talebi aşarsa,ücretler düşer;bazı durumlarda,arz ve talebin gerçek durumunu,örneğin grevle ya da başka bir yôntemle sınamak zorunlu olsa bile,bu böyledir.Eğer arzı ve talebi ücretleri ayarlayan bir yasa olarak kabul ederseniz,ücretlerin yükselmesine karşı atıp tutmak çocukça olduğu kadar boşuna da olurdu,çünkü, başvurduğunuz bu yüce yasaya göre,ücretlerin dönemsel olarak yükselmesi,dönemsel olarak düşmesi kadar zorunlu ve meşrudur. Ama eğer arz ve talebi ücretleri düzenleyen bir yasa saymazsanız,o zaman size bir kez daha "Neden belirli bir nicelikteki emek karşılığında belirli bir miktar para ödenir?"sorusunu sorarım.
Reklam
İşçi sınıfı, bir bütün olarak düşünüldüğünde, gelirinin tümünü geçim araçlarına harcar ve harcamak zorundadır. Ücret oranındaki genel bir yükseliş geçim araçları talebinde bir artmaya, ve dolayısıyla da geçim araçlarının pazardaki fiyatlarında bir yükselmeye yol açar. Bunları üreten kapitalistler, ücretlerdeki artışın zararını, metalarının pazar fiyatlarının artışıyla kapatacaklardır.
Ama sermaye yalnızca emekle yaşamaz. O, hem seçkin, hem de barbar bir efendi olarak, kölelerinin cesetlerini, bu bunalımlar sırasında canvermiş işçi kurbanlarının tümünü kendisiyle birlikte mezara sürükler.
Muhterem kapitalistler hiç bir zaman sömürülecek taze et ve kan sıkıntısı duymayacaklar, ve ölüleri, kendi ölülerini gömmeye terkedeceklerdir.
İşçi, ister daha uzun saatler çalışarak olsun, ya da ister bir saatte daha çok üreterek olsun, daha çok çalışarak aldığı ücretinin miktarını aynı tutmaya çalışır. Demek ki, yoksulluğun dürtüsü, işbölümünün yıkıcı etkilerini daha da artırır. Bunun da sonucu şudur: daha çok çalıştıkça, daha az ücret alır; ve iş arkadaşlarıyla olan salt bu rekabet yüzünden, iş arkadaşlarını da, kendisininki kadar kötü koşullarla kendilerini satan birer rakip haline getirir, bundan ötürü, son tahlilde, işçi sınıfının bir üyesi olarak kendisiyle rekabet eder.
Reklam
eğer işçinin geliri, sermayenin hızlı büyümesi ile birlikte yükselecek olursa, işçiyi kapitalistten ayıran toplumsal uçurum da aynı zamanda genişler, bu arada sermayenin emek üzerindeki gücü, emeğin sermaye karşısındaki bağımlılığı da büyür.
İster bir ülkenin, ister bütün dünya pazarının kapitalist sınıfı, burjuvazisi olsun, üretimin net kârını aralarında ne oranda üleşirlerse üleşsinler, bu net kârın toplam tutarı, her zaman için, bir bütün olarak dolaysız emeğin birikmiş emeği artırmış olduğu miktardan ibarettir.
eğer işçinin geliri, sermayenin hızlı büyümesi ile birlikte yükselecek olursa, işçiyi kapitalistten ayıran toplumsal uçurum da aynı zamanda genişler, bu arada sermayenin emek üzerindeki gücü, emeğin sermaye karşısındaki bağımlılığı da büyür.
metaların fiyatlarındaki dalgalanma- lara karşın, her metanın ortalama fiyatı, yani metanın başka metalarla değişilme oranı, o metanın üretim maliyeti ile belirlenir. Demek ki, kapitalist sınıf içindeki birbirini geçmeler, zorunlu olarak, birbirlerini dengelerler.
Çalışma yeteneğinden başka hiç bir şeye sahip bulunmayan bir sınıfın varlığı sermayenin zorunlu bir önkoşuludur.
372 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.