Can, unutma, evrensel ve muhteşem bir potansiyel. Can, insanoğlunun yaptığı ve yapabileceği her şeye muktedir. Can; Einstein olma, Mozart olma, Beethowen olma, Orhan Veli olma, neyse insanoğlunun gösterebildiği üçünü kapasiteler, onların hepsi can’da var. O bakımdan, kültür robotu olmaya çakılıp kalıp, “ efendim bizim gelenek ve göreneklerimize sahip çıkacağız” diyerek, esas insanın özünde sahip çıkmamış oluyorsun. Onu kısıtlamış oluyorsun, onun özgürlüğünü elinden almış oluyorsun. Bir sosyal robot haline getirmiş oluyorsun. Ama her bir kültürü, her bir ifade tarzını insanoğlunun yarattığı bir zenginlik olarak gördüğün zaman onların her birinden yararlanabilirsin. Yani Silifkeli olmaya da karşı değilsin, Konyalı olmaya da karşı değilsin, Yunan olmaya da karşı değilsin, Alman olmaya da karşı değilsin. Hepsi insan olmanın bir zenginliği ve bütün bunlardan senin alabileceğin ve kendine mal ederek yepyeni sentezler yapabileceğin durumlar vardır; türkünde, sanatında, insan ilişkilerinde. Böylelikle, robot olmaktan çıktığın anlamda, robot olmaktan uzaklaştığın anlamda insan olmaya doğru gitmen var. Fakat can, bu öz, insan özü, sosyal olmak zorunda. Mutlaka bir dil konuşmak zorunda. Biz elektromanyetik dalgalarla ilişki kuramıyoruz. Biz yaşamımızı devam ettirmek için belirli bir dil kuralı, kültür kuralı yapısı içinde bu canı ifade etmek durumundayız.