Denizin Çağırışı, Türk edebiyatında, psikolojik yabancılaşmayı anlatan ilk roman.
Baş kahramanımız bir öğretmen, beş yıl bir kasabada öğretmenlik yapar. Bu beş yıl onun için bir zulüm şeklinde sürmüştür. Kasabada hiçbir kişiyle yakınlık kuramamış, onlarla arasındaki uçurumu kapatamamıştır. Kasaba halkının dışında oraya atama yoluyla gelen diğer devlet görevlileri ile dahi bir yakınlık kuramamış. Bu kasabanın, insanları kendine benzetme gibi bir huyu olduğunu düşünür.
Kahramanımızın babası, sebebi bilinmeyen bir şekilde denizde intihar etmiştir. Annesi, babasının bir karanlık korkusu olduğundan bahseder. Bunun üzerine babasını tanımak için onun gibi karanlık korkusuna yakalanır.
Geçmişinden sürekli kaçmaya, sürekli kabuğundan sıyrılmaya çalışır. Kasabadan ayrılıp İzmir'e yerleşir. Buraya neden geldiğini, onu buraya kimin çağırdığını bir türlü bulamaz. İzmir'e geldikten sonra da hayatında bir şeylerin eksik olduğunu acı bir şekilde anlar.
Eser, bazen hayal bazen gerçek şekilde ilerliyor. Kendi kendine mutluluk oyunu oynayan kahramanımızın, nasıl bir sonla karşılaşacağını az çok anlayabiliyoruz.
Bana göre kurgusu itibariyle ortalama bir eser. Dili kullanımı ise ortalamının üstünde olan bir eser. Türk edebiyatının seyrini görmek için okunabilir.