198 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Edebiyat dünyasının tartışılan eserlerinden biri “Çavdar Tarlasında Çocuklar”. Seveni çok seviyor, sevmeyeni eseri abartılmış buluyor. Kimi travmalarını atlatamayan, iç çatışmaları ile boğuşan, uyumsuz ergen Holden Caulfield’in 4. okulundan da atıldıktan sonra geçen birkaç gününü anlatıyor kitap. Yani konusuna bakıldığında öyle ahım şahım bir
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202158,6bin okunma
Alarm
Üzerinde kâfir veya münafik sıfatı olması kişiyi káfir veya münafik yapmaz, uçuruma yaklaştığını ve bir an önce arınarak uzaklaşması gerektiğini haber verir.Bu noktada her günaha kafir sıfatı denebilir. Uçuruma giden yolda küçük günahlar sarı alarm olurken,büyük günahlar da kırmızı alarm olur.
Sayfa 29 - Bilge Oğuz YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
198 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında Çocuklar “Hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar ge­tiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakma­dan koşarlarken, ben bir
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202158,6bin okunma
198 syf.
·
Puan vermedi
Salinger in oldukça tartışılan, hatta bir dönem yasaklanan kült kitabı. İkinci veya üçüncü okuyuşum..Kitap, Holden Caulfield adlı ergenin 3 gününü anlatıyor. Her şeyden nefret eden, depresif, mutsuz, gittiği birçok okuldan atılan, aslında oldukça zeki, duyarlı, bence gözlem yeteneği müthiş bir çocuk Holden.Ergenlik dönemindeki bireyin iniş çıkışlarını, duygu değişimlerini, cinsellik yaklaşımını, topluma ve insanlara bakışını, yetişkinler dünyasının kurallarına başkaldırışını çok güzel ve samimi bir dille anlatmış. Sizinle konuşur gibi, daldan dala bir anlatım. Sıklıkla iç ses ve kendi yorumlarıyla süslü olmasını çok beğendim.Yorumların tersine ben okurken hiç zorlanmadım. Ölen kardeşine olan sevgisi ve özlemi, kız kardeşini anlatışı , ona yaklaşımı, naifliği, ne kadar saklamaya çalışsa da aslında sevgi dolu kalbi, her şeyden ve herkesten nefret ettiğini anlatışını çok sevdim. Central parktaki ördeklerin nereye gittiğini sürekli sorgulaması, rahibeler ile olan diyaloğu, öğretmeniyle konuşması farklı mesajlar da veriyor bence. Meslek olarak çavdar tarlasında koşan çocukların uçuruma düşmesini engellemek için onları yakalayıcı olmak istemesi bile beni çok etkiledi. Holden ı çok sevdim, açıkçası sonraki hayatında neler oldu, nasıl bir yetişkin oldu bilmek isterdim. Acaba Salinger kendi ergenliğini mi anlattı diye düşünmeden edemedim. Sonuçta bu kitap dolayısıyla Salinger gibi ilginç bir yazarı ve Holden ı tanıdığım için çok mutlu oldum.
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202158,6bin okunma
İnsan devamlı iki gücün (kudretin) cazibesinin etkisi altındadır. Bir güç onu, kurtuluş, hürriyet, kemal, her şeye üstün olma, hayır, güzellik ve bilincin doruk noktasına çağırıyor. Diğer güç ise duraksama, sükunet, hareketsizlik, hatta düşüş ve unutkanlığın, umursamazlığın, yokluğun ve cehalet`in karanlık uçurumuna itiyor. Birinci güç insanı kendine doğru “çağırıyor”. İkincisi insanı kendine doğru “çekiyor” ; Birincisi doruk noktasına, ikincisi dereye doğrudur. Zirveye çıkmak, dereye inmekten daha çetindir. İnsanın tabiatı, daha rahat ve hızlı olan dereye iniş için daha uygundur. İnsan kendini (zirveye) doğru çekmelidir. Fakat uçuruma doğru çekilmektedir. Çünkü hepimiz dereyi (inişi) tanıyoruz ve ona yakınız, zira oradaydık. Diğerleri de genel olarak derededirler. Zirveyi görmemiş ve ona alışmamışızdır. Her ne kadar topluluktan uzaklaşıp ilerlersek, yoldaşların sayısı azalır, her adımda yalnızlık artar. Zirveye giden yolda işkence, ruhi ve bedeni meşakkatlere göğüs germe, yapayalnızlık, yabancılık, bağlılıkları terk, eğilim ve emelleri tepeleme, lezzet talepliğini öldürme, çeşitli bekaları karşılama söz konusudur. İnsan, kule (zirve,tepe) ve derenin yarı yolunda devamlı bu iki güce tutsaktır.
Ali Şeriati-Din Nedir
İnsan devamlı iki gücün (kudretin) cazibesinin etkisi altındadır. Bir güç onu, kurtuluş, hürriyet, kemal, her şeye üstün olma, hayır, güzellik ve bilincin doruk noktasına çağırıyor. Diğer güç ise duraksama, sükunet, hareketsizlik, hatta düşüş ve unutkanlığın, umursamazlığın, yokluğun ve cehalet`in karanlık uçurumuna itiyor. Birinci güç insanı kendine doğru “çağırıyor”. İkincisi insanı kendine doğru “çekiyor” ; Birincisi doruk noktasına, ikincisi dereye doğrudur. Zirveye çıkmak, dereye inmekten daha çetindir. İnsanın tabiatı, daha rahat ve hızlı olan dereye iniş için daha uygundur. İnsan kendini (zirveye) doğru çekmelidir. Fakat uçuruma doğru çekilmektedir. Çünkü hepimiz dereyi (inişi) tanıyoruz ve ona yakınız, zira oradaydık. Diğerleri de genel olarak derededirler. Zirveyi görmemiş ve ona alışmamışızdır. Her ne kadar topluluktan uzaklaşıp ilerlersek, yoldaşların sayısı azalır, her adımda yalnızlık artar. Zirveye giden yolda işkence, ruhi ve bedeni meşakkatlere göğüs germe, yapayalnızlık, yabancılık, bağlılıkları terk, eğilim ve emelleri tepeleme, lezzet talepliğini öldürme, çeşitli bekaları karşılama söz konusudur. İnsan, kule (zirve,tepe) ve derenin yarı yolunda devamlı bu iki güce tutsaktır.
Reklam
Muhyiddin-i Arabi 'kuddise sirrehül aziz' hazretleri bir gün talebeleriyle yürürken soğan satan birini görürler... Mübarek o kişiye bakıp tebessüm eder... Sonra da heybetle yoluna devam eder... Yakın bir talebesi hikmetini merak eder bu tebessümün... - Hocam nafakasını kazanan biri... Tebessümünüzde bir hikmet var ama nedir acaba, merak ettik... Büyük veli cevap verir: - İki kulaç altında hazine var... O yukarıda üç kuruşa soğan satıyor... Bu garipliğe güldüm... O yeri kazarlar. İki kulaç altında bir küp altın bulurlar... * Hayatın bütün iniş-çıkışlarına, zorluklarına rağmen toprağın iki kulaç altına (kabre ve ötesine) yatırım yapanlar, hazineye kavuşmanın aşkıyla, tesellisiyle aldırmıyor dünyanın büyüsüne... Sadece dünya için yaşayanlar ise olsa olsa soğan satıcısı oluyor... Ne yapalım ki nasiplileri bunun farkına varabiliyor... Bir şey daha var ki çok dikkat çekici... bu fani dünyanın sevgisine kapılıp, paranın - pulun tadına aldananlar nasihat de kabul etmez oluyorlar... dizgininden boşalmış at gibi uçuruma doğru koşturuyorlar... Büyükler ne kadar güzel ölçü vermişler, “İnsanın kıymeti himmeti (kalbindeki istek) kadardır...”
Birkaç yaş, birkaç ağaç, bir kaç damla, birkaç yaprak; hepsi de tek bir iniş-çıkış içinde... Aramızda esneyen uçuruma yoğun hüzünlü bir arkaplan veren o akşam, ona köprü atmamıza yetemeyecekti. Dönerken, suskunduk, sen de ben de..
Sayfa 134 - Metis
Uçurum
Uçurum kötüdür. Ama daha kötüsü zirveden uçuruma düşmektir. Zirveden düşünce iniş yolu çok daha uzun ve dikenliymiş gibi gelir. Ve insana "Öleyim daha iyi." dedirtir.
Sayfa 306 - Can YayınlarıKitabı okudu
Maelström’e İniş
En yüksek kayalığın tepesine varmıştık artık. İhtiyar adam birkaç dakika için konuşamayacak kadar bitkin göründü. “Çok da eskiden değil,” dedi sonunda, “birkaç yıl öncesine kadar, bu yollarda en küçük oğlum gibi hiç yorulmadan rehberlik edebilirdim sana. Ama üç yıl kadar önce başıma öyle bir iş geldi ki benden başka hiçbir insanın başına gelmemiştir. Gelmiş olsa bile hiçbiri sağ kalmamış, gördüklerini anlatamamıştır. O altı saat boyunca yaşadığım ölümcül korku bende ne beden ne de ruh bıraktı. Çok yaşlı bir adam olduğumu düşünebilirsin, ama değilim. Simsiyah saçlarımın böyle beyazlaması, sinirlerimin harap olması bütün bunlar tek bir günde oldu. Şimdilerde kendimi biraz olsun yorsam titremeye başlıyorum, bir gölge görsem korkuyorum. Şu küçük uçuruma bile başım dönmeden bakamıyorum biliyor musun?”
Sayfa 71 - Halikarnas Yayınları - Girdaba İniş / A Descent into the Maelström - Graham's Magazine 1841Kitabı okudu
Reklam
Dümdüz bir caddede son derece hızlı gidilirken birdenbire karşınıza hiç haberiniz olmadan korkunç bir viraj çikıyor. Uçuruma yuvarlanmadan bu dönemeci ustaca kıvrılacaksınız. Bir anda içine düşdüğünüz duyguyu düşünebiliyor musunuz? Bir boğulma gibi bir histir ilk duyduğunuz. Sanki her yönden eşya üstünüze sel gibi boşanmaktadır. Işte bir insan psikolojisinde olan iniş çıkışlar aynen uygarlık psikolojisinde de rastlanan iniş çıkışlardır.
Uçuruma iniş
“Ama ben polise gitmek istemiyorum ,” diye karşı çıktım .”Yapmak istediğim şey ,Doğu Yakasının derinliklerine girip orada olup bitenleri kendi gözlerimle görmek .Bu insanların orada nasıl yaşadığını ,neden yaşadığını ve ne uğruna yaşadığını öğrenmek istiyorum .Kısaca söylemek gerekirse yaşamak istiyorum.”
Sayfa 9 - Alfa Edebiyat YayınlarıKitabı okudu
Uçurum kötüdür. Ama daha kötüsü zirveden uçuruma düşmektir. Zirveden düşünce iniş yolu çok daha uzun ve dikenliymiş gibi gelir. Ve insana "Öleyim daha iyi." dedirtir
Bir medeniyet de doğar, gelişir, başlangıçta bir tek problemi vardır: Varolmak problemi. Fakat sonradan buna sürebilme, devam edebilme problemi eklenir. Zaman unsurunun, tarih faktörünün çıkageldiği görülür. Bu bir kriz gibi gösterir kendini. İnsanoğlu nasıl ki başlangıçta zamanın çıkageldiğini hissedince öleyazdığını sandı. Aslında insan için
Sayfa 42 - Diriliş YayınlarıKitabı okudu
ellerini tuttuysam uçuruma düşmemek içindi. güneşte ıslık çalan çocuklar içindi. aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi. kaybolan olursa elma diye bağırsın. ne çok şey konuşmuştuk orada ama yine sessiz çıkmışız. sonra albümü kapatıyorum zihnimde bambaşka bir fotoğraf. sanki hepsinin karıştığı bir an. onu da yazabilirdim ah böyle kıpırdayıp durmasan. İnsan zamanını durdurmak istediği yere aittir. yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizmesi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin hâlâ soğuk biralar oluyor güzel kızlar oluyor. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor tabii o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim. elinden bir şey gelmemenin acısını iniş takımları olmayan melekler bilir. bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış sincaplar bilir. suyun dibine ağır ağır çöken taşlar bilir. matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor. birleşince kısa devre yapan parmak uçlarımız öldü önce. sonra yeşil öldü benim için sonra kahverengi. sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbinden bıçakladılar. on iki yıl geçti susmak ne kısaymış. sen böyle ne güzel sonsuza kadar susalım diyorsun. sonsuzluk bir gün herkesle konuşur sevgilim bunu da biliyorsun. Emrah Serbes
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.