"Allah'ım bana yeni kelimeler, bana bir parça uyku, bana bir parça cesaret, bir parça senin ruhundan. Allah'ım bana ruhundan üfle. Allah'ım bana da bir inşirah."
Peygamberimizin aşağıdaki benzetmesine bir bakalım:
"İyi arkadaş misk taşıyıcısına, kötü arkadaş da körük üfle- yene benzer. Misk taşıyan kişi ya sana elindeki miskten hediye eder ya satın alırsın ya da en azından güzel kokusunu hissedersin. Körük üfleyen kişi ise ya senin elbiseni yakar veya onun kötü kokusunu hissedersin."
İçinde ayrılık olan bir cümleyi değiştirmek ne kadar zor Allah'ım! Allah'ım bana yeni kelimeler, bana bir parça uyku, bana bir parça cesaret, bir parça senin ruhundan. Allah'ım bana ruhundan üfle. Allah'ım bana da bir inşirah.
Oysa şimdilerde yüreğimin
bam teline
dokunuyor ellerin.
Bugün gözlerin yıldızlara kayarsa,
bir dilek tut ikimizin adına.
Belki yeniden buluşuruz bir tarihte,
her hangi bir sokakta.
Bugün gülümse oralardan bana.
Bugün bir şiir yaz ikimizin adına.
Adı aşk olsun.
Üfle sözlerini rüzgâra...
Deniz anlatır bana.
Hem sana hem bana aşk olsun...!
Seçil Oğuz
Zamanaşırı düşerse bir iç ses, nefretin hüzne olan bağlılığı kadar, sevincin mutluluğa yaptığı yatırımda incelenmelidir oysa, tıpkı kanatları özgürlük için sembolize eden bir ressamın, bilekteki zincirleri pembeye boyaması gibi mesela.
İçin kaçıncı cehennem? Ya da; İçince bu dünya kaçıncı cehennem?
Toz düşüyor saçlarına büyük şehir sokaklarında.
“Üfle. dumana doluştuk. kirliyiz. kötüyüz üfle. ne kadar Cehennem olsa o kadar iyidir üfle. Tanrı bıçağa mı benzer girebiye mi?
üfle kör ağzıyla. bir ağzı keskindir”
Şehir çürümek üzere...
Şehir tükenmek üzere..
İnsan şehirde, girdaplarda boğuluyor..
İnsana odaklan.
Şehre odaklan .
Şehre cansuyu ver
Şehre ruh üfle ...
Ruhsuz şehirlerin insanından
Medeniyet pınarları fışkırmaz..
Ve bu kende yine gel...
Yeniden gel.