Sumer'de tanrı anlamına gelen "dingir", Türk lehçelerinde "tingir, tengir, tengri, tenri" ve bugünkü Türkçe'ye "tanrı" olarak ulaşmıştır. Sumer'de şehir adı olan Uruk kelimesi, Türkmencede soy anlamına geliyormuş. Sumercede "kur", "dağ" demek; aynı zamanda "yeraltı" ("kurgan": Türkçede "mezar"). Kır da bu kökten geliyor.
Sayfa 119 - Kaynak Yayınları
Ben bir gürgen ağacıyım. Sarp bir kayanın dibinde yeşermeye başladım. Uzaktan bakıldığında bir kibrit çöpünü andıran incecik bedenim günler, geceler, aylar ve yıllar boyunca gelişti. Her fırtınada, sağanakta, sallanır, titret ve üşürdüm. Bedenimi soğuk bembeyaz karların kapladığı zamanlarımda oldu, çamurlu, kahverengi sellerin köpüklü sularında
Sayfa 11 - Baygenç yayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Borcun ifası desek sebepsiz zenginleşmiş olur mu toplum?
Evet, her şey basit. İnsanlar karıştırıyor işleri. Masal anlatmasınlar bize. Ölüm mahkûmu için “Topluma borcunu ödeyecek,” demesinler, “Kafası kesilecek,” desinler. Hiç önemli değilmiş gibi görünüyor. Ama ufak bir ayrım var arada. Hem sonra, yazgılarının gözünün içine bakmayı yeğ tutan insanlar da vardır.
Sayfa 49 - Can Yayınları
Güvenmek..
Nasıl oluyor da hissetmeyi bunca istediğimiz bir duygu, bizi bu kadar derinden korkutuyor? Nasıl oluyor da, içimizi böyle geniş bir serinlikle doldurmak varken; yalnızlığın yakıcı ateşiyle çevrelenmekten kaçınamıyoruz? Nasıl oluyor da, bütün yolları tutan böyle bir kalabalıkta kimsesiz kalıyoruz? Nasıl oluyor da içimizi dolduran 'güvenme ihtiyacı' en ufak bir kıpırtıda iliklerimize işleyen bir 'güvenememe korkusu'na dönüşüveriyor? Nasıl? Ve neden?..
Settarhan o an Piruz'un yüzüne baktı. Bu sararmış çehrede ruhun çok derin, çok bilinmez bir yerinden kopan yaşların sakince süzüldüğünü fark ettiğinde ise elini gayriihtiyarî Piruz'un sağ.omuzuna bıraktı. Bu beden güçlü bir zelzeleyle sarsılmıştı fakat herkes gibi onda da derin bir keder fakat bir o kadar sükûnet hâkimdi. En ufak bir taşkınlık, abartılı bir çığlık yoktu ortada, hıçkırıklar tutulmuştu. Sadece kederli iç çekişleri duyuluyor, bastırılmış bütün duyguların, çığlıkların yerini tutan gözyaşları yanaklardan süzülüp duruyordu. Birinin diğerine bir şey söylemek ihtiyacını hissettiği anda bile dudakların açıldığını kimseler görmedi. Bu insanlar hal diliyle, bakışlarla konuşmayı öğrenmişlerdi.
Masal anlatmasınlar bize. Ölüm mahkumu için "Topluma borcunu ödeyecek, " demesinler, " Kafası kesilecekmiş," desinler. Hiç önemli değilmiş gibi görünüyor. Ama ufak bir ayrım var arada. Hem sonra, yazgılarının gözünün içine bakmayı yeğ tutan insanlarda vardır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.