🥀Çamlıca’da, uşaklı bahçıvanlı, muhteşem bi köşkte yaşayan bir delikanlıydı. Yüksek tahsil için İskoçya’ya gönderildi. Ve, Londra’da bir partide gördü onu, güzeller güzeli İngiliz gence vuruldu, aşık oldu.
Hyde Park’ta ata bindiğini öğrenince ertesi sabah soluğu orada aldı. Tanıştılar, yemek yediler, gözlerini birbirlerinden alamadılar.
Fakat
“Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yâr sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum” (s.42).
Gerçekten de kitap sevgisi diye bir sevginin olduğuna inanıyorum. Ancak bu sevginin doğuştan getirilen bir özellik değil, sonradan aile, arkadaş ve okul
Yapılacak ilk devrim, insanın kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur. İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken bir düşünce uğruna savaşmak, yapılacak en tehlikeli şeylerden biridir.
“Evlenince düzelir” diye oğlunun leş gibi yaşantısını gizleyip, bin türlü çirkinliğini örtbas edip, temiz gelin arayan, bir genç kızı oğulları uğruna yem eden annelerin aldığı vebalden daha büyüğü var mıdır bilmem.
alıntıdır
yazdığı Mihriban şiirini gazeteye ilan veren Abdurrahim Karakoç naifliği bırakıyorum. ''
Herkesin vardır bir Mihribanı.
Herkesin vardır bir Karakoç'u...
Vardır herkese şiir yazdıracak bir kadın...
Vardır aşkı uğruna şiir yazan bir erkek.
Gönlünü aklına hapsedenlere ithafen...