"Kendimi, kendi ülkemde bir turist gibi hissediyorum," diye açıkladım; yolun kenarında, yarım düzine kadar keçiyi güden çobana bakarak. Ferit alayla güldü. Sigarasını fırlattı. "Burayı hâlâ ülken olarak mı görüyorsun?"
"Bir parçam, her zaman öyle görecek." Sesim amaçladığımdan çok daha savunmacı çıkmıştı.
"Amerika'da yirmi yıl yaşadıktan sonra, ha?" dedi, bir deniz topu büyüklüğündeki çukurdan sakınmak için direksiyonu hızla çevirirken.
Başımı salladım. "Ben Afganistan'da büyüdüm." Ferit yine kesik, alaycı bir ses çıkardı.
"Neden öyle yaptın?" diye sordum.
"Boş ver," diye mırıldandı.
"Yo, öğrenmek istiyorum. Neden yaptın?"
...parlak bir gezegen beliriverir. Öteki milletlerde bu; Venüs, aşk gezegeni, olarak bilinir, ama benim ülkemde o gezegene "koyunları saklama" anlamına gelen 'maqal hidbid' denir.
Göğüsleri kabarık soylu güzellerden biridir o
İffetini koruyan narin nazlı güzellerden biridir o
Dalların ucundan tepesinden doğan bir dolunaydır o
Kusursuz noksansız mükemmel bir güzeldir o
Vücud ülkemde bir bahçeye konmuş bir güvercindir o
Ban ağaçları üzerinde şen şakrak öten bir güvercindir o
Şevkten ölen aşktan eriyen biridir o
Tıpkı benim gibi başına dert alan biridir o
Dostu için ağlayıp övgüler düzen biridir o
Tıpkı beni attığı gibi kasten onu da atan
Zaman’ı yerendir o
Yakınından ayrı düşmüş evinden barkından uzak kalmış biridir o
Ah yazık!Ah ayrılık zamanı!Ah KAVUŞMA zamanı!