Çağımızda da insanlar ülkü insanını kolaylıkla terk ediyorlar, edebiliyorlar. Ve bunu da onun kusurlarıyla yorumlamakta ne ustadırlar! Ülkü adamı melek ve peygamber olmadığına göre, onu kusursuz olma zorunda tutmaya kimin hakkı vardır? Halbuki, asıl bu terkediciler, ruhlarında itiraf etmelidirler ki, asıl onlar o ülkü adamını ya ticaretleri veya şöhretleri için izlemişlerdir. Bir an için ülkü adamı zor bir duruma düşer de artık izinden servet veya şöhret devşirilmesi ihtimali zayıflarsa, bu yalancı ilkler, hemen terk için, bir takım tevilciliklere başlarlar. Önder kendilerine yol açmıştır o kadar, artık kendileri geldiğine göre ona gerek kalmamıştır. Onu mersiyeye benzer övgülerle daha sağken gömmeğe başlarlar, gömmek isterler. Yarım yetişmişliğin ve olmamışlığın ham ruhları saldığı uçurumlarda türkü söylerler. Söyledikleri türkü aslında uçuruma yuvarlanma kaderinin son çığlıklarıdır...
Üstündür, yücedir Türklük büyüktür,
Eğilir önünde onun her dik baş.
Sen bir Türk değilsen çocuğun Türk'tür,
Bu toprak üstünde doğdu arkadaş.
Sor tarih anlatsın soyunu tanı,
Ulusal bir aşkla benliğin yansın.
Sen Orta Asya'nın ulu insanı,
Dünyanın en büyük ulusundansın.
Dün cihan titredi zorlu ününden,
Soysallık başında bir güneş oldu.
Bugün de hız alıp ATATÜRK'ünden,
Yurtsever varlığı ülküyle doldu.
Türk'ün toprağında Türk'tür yaşayan,
Bağlı birbirine burda her yurttaş,
Bizden değil ayrı ülkü taşıyan,
Yanılma gerçek bil, Türk'sün arkadaş!
Merzifon 1937
"... Tasarladığım iş çok atılgancadır. Başarırsak budun kurtulacak. Başaramazsak, dökülecek kanlarımız geride kalanlara ödevlerini hatırlatacaktır. Ölüme karşı göz kırpmadan yapılan her saldırış, büyük bir ülkü için çekilen her kılıç, atılan her ok, çekilen her emek; bil ki boşuna değildir. Bunun sonucu mutlaka kazançlı olacaktır. Böyle işlerde ne kadar yiğitlik gösterilirse, ne kadar can harcanırsa başarı o kadar kesin olur. Bir işe girişirken, önce iyi düşünüp tasarlamalı. Tasarladıktan sonra, yapılacak en iyi iş, artık fazla
bir şey düşünmeden dileğe doğru saldırmaktır. ..."