"152 GÜN"
"Sahi neresidir ev?
Dahası bir evi, ev yapan nedir?
Tek kapı, iki pencereli oda mı?
Kültürel kodlara mı göre şekillenir "ev" duygusu, coğrafi kodlara göre mi, aidiyet yoksa ulus millet kodlarına göre mi?
Duygudaşlığı mı ağır basar evini seçmesi için yoksa alışkanlıkları mı?
Geçmişi mi yoksa bugünü müdür evi ev
Kürt milletinin bir evladıyim
Daha şerefli bir kimlik olan İslam'ın oğlu müslüman bir kürdüm. Millet orijinal arapça da din şeriat demek İslam milleti demek. Daha sonra kazanılmış anlam olarak ise aynı anadili konuşan aynı kültüre ve yurda sahip olan çoğunluk olarak topluca birlikte yaşayana millet denir. Her kavmin kendine has dili ırkı
Çabalamayı hor gören insanlar sadece Amerikalılar değiller. Fransız yönetici Pierre Chevalier diyor ki: "Biz çabalayan bir ulus değiliz. Her şey bir yana, sosyal durumlarda doğru şeyi söylüyor ve yapıyorsanız, bunları çaba göstermeden yaparsınız."
Gelişme düşüncesine sahip insanlarsa çok farklı bir şeye inanırlar. Onlara göre dâhiler bile başarıları için sıkı çalışmak zorundadırlar. Özel bir yeteneğe sahip olmanın kahramanca tarafı nedir, diye düşünürler. Doğuştan gelen yeteneklerin değerini bilirler ama çabalamaya hayranlık duyarlar.
Yeteneğiniz ne olursa olsun, çaba o yeteneği ateşler ve onu başarıya dönüştürür.
Zafer Yolu
Burada öyle çökmüş bir at vardı ki, uyutulması gerekiyordu. Aslında şu ya da bu şekilde zarara uğramış bütün takim -at binicisi, sahibi, eğitmeni- buradaydı. Bütün ihtimallere karşı gösterdikleri azimle kendilerini kazananlar tarafına geçirdiler. Ne parası ne de şansı olan bir millet; bu atı ve biniciyi, metanet ve maneviyatla neler başarılabileceğinin sembolü olarak görebildiler.
Zafer Yolu'nun yazarı Laura Hillenbrand de aynı şekilde hareket ediyor. Üniversite yıllarında sürekli, müzmin yorgunluklar tarafından yere yıkılmıştı, işlevlerini genelde yerine getiremiyordu. Hikâyedeki "başarabilen at" ona ilham kaynağı oldu. Bu sayede arzunun zaferini konu alan yürekli, olağanüstü bir hikâye yazdı. Kitap, atın zaferine ve ayrıca kendi zaferine bir vasiyetname oldu.
“İnsanlık” ve “insan” bir ideadır ve uzak bir ütopya. İnsan “doğanın yetimi” olarak dünyaya eksik ve muhtaç olarak gelir. Kendini tamamlayıp “insanlık” için bir “insan” olmak için bir ömür harcayıp ölüyor. Bu sihirli efsunun içinde; biraz vicdan, biraz ahlak, biraz bilgi, biraz saygı var. Bilmem kaç baharattan oluşan mesir macunu gibi. Her derde
Toplum hayatına ve dünya siyasetine damgasını vuran milliyetçiliğin akademik araştırma konusu olarak görülmeye başlanması yakın zamana aittir. Ancak milliyetçilik düşüncesinin kökenlerini daha eskiye götürmek mümkün.
Milliyetçilik bir sosyal bilim konusu olarak ele alınması ise 1920 ve 1930'ları bulur.
Sömürge imparatorluklarının
Bir ulus, - kavga dövüşle değil, şartların zorlamasıyla- akla gelebilecek herhangi bir yönetim biçimi ya da dine rıza gösterecek hale getirilebilir; sonra o millet onları tercih edecek ve onlar için canla başla savaşacaktır.