Bu yorumların ortak noktası şudur: Allah’ın rahmetinden ancak kör taassup göstererek inkârcılıkta direnen kimseler ümitlerini keser. Mümin kişi ise kullukta ne kadar kusurlu olursa olsun, “Artık kesinlikle Allah bana acıyıp affetmez” diyerek O’nun engin rahmet ve bağışından ümit kesmez; aynı şekilde bu mümin iyi kul olmak için ne kadar gayret ederse etsin asla ameline güvenip, “Ben üstüme düşen her şeyi yaptım, artık Allah’ın rahmetine ve affına ihtiyacım kalmadı” diye düşünmez.
Kimi bacaktan, kimi gözden yoksun
Bir dünya üstünde yaşamak için
Çıplakla giyimli, güzelle çirkin
Çıplağı giydirin, çirkini sevin
Ölüm kapınızı çaldığı zaman
Bir sevginiz olsun dünyada kalan...
"Bence ölümsüzlük peşinde olanlar sadece sanatçılar değil. Sanatçı olsun ya da olmasın insanoğlu kendini bildiğinden beri hep ölümsüzlüğü aramıştır. Ölümsüzlük insanın içindedir. Bu yüzden çocuk yapıyoruz. Doğa bu yüzden erkeklere milyonlarca sperm vermiş, kadınlar bu yüzden ayda bir kez döllenmeye hazır bekliyorlar..."
#kelimelerinhayalcisi
@hayatisir
Selam
#parenincocukkitapları adı altında ara ara çocuk kitapları okuma yolculuğum devam ediyor. Bugüne kadar hep kendime göre eserler okudum. Çocuk kitaplarına hep uzak duruyordum. Artık kitap kurdu bir yiğenim olunca, onun da kaliteli eserler okusun diye kendisinden önce ben okuyorum. Daha sonra onun
Senin için yaşamıyorsam, yaşamak benden uzak olsun.
Senin için ölmeyeceksem, ölüm uğramasın kapıma.
Senden her şeyimle, seninle her yerde, senin için her zaman...
"İnsanlara dikkat et Zeus, demişti. Onlar yeryüzünün en güvenilmez mahluklarıdır."
.
.
Avrupa'nın kalbi Berlin'den Ege'nin incisi İzmir'e uzanan bu hikaye, bir zeytin ağacı kadar güçlü kök salmış Ahmet Ümit'in kaleminde. Bu sıkı kökler Pergamonlu bir ailenin soy ağacına da sarılmış, onları baş kahramanı yapmış bu mizansenin. Ve ortaya bu muhteşem yapıt çıkıvermiş.
Kitap, bir polisiye romanından çok daha fazlası. Ana temanın etrafında budaklanan yan konular sere serpile okurun önüne titizlikle sunuluyor. Almanya'daki göçmen karşıtlığı özelinden genele gidilerek faşizm ve özgürlük gibi zıt kavramlar çarpıştırılıyor satır aralarında.
Esas kısımda ise kendimizi mitoloji rüzgârının esintisine bırakıyoruz. Yer yer hikayeye müdahil olan Zeus'tan dinliyoruz kendi köklerinin hikayesini. Belki de ona en zararı dokunan 'hilkat garibeleri' mahluklar olarak azametini hissediyor, boynumuz bükük okuyoruz baştanrının yakınmalarını. Tüm bunları yaparken ise yüzümüzde en ufak bir utanç belirtisi yok.
Başkomiser Yıldız Karasu'nun peşine takılıp harika bir tragedyanın kollarına atıyoruz kendimizi. Ustalıkla kurgulanmış, ilmek ilmek işlenmiş bu kitabı okurken sürekli Ahmet Ümit'in ne kadar iyi olduğunu düşündüm durdum. Olayları birleştirmedeki yeteneği, biçemi olsun gerçekten bir ustadır benim gözümde. Kayıp Tanrılar Ülkesi her yönüyle muazzam bir eser.
•|Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu
Belki bu da kâfiydi. Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu meydana çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim. İçimde insanlara karşı öyle bir itimatsızlık, öyle bir acılık peyda olmuştu ki, bundan zaman zaman kendim de korkuyordum. Kim olursa olsun, temasa geldiğim herkesi düşman, hiç değilse muzır bir mahluk telakki ediyordum. Seneler geçtikçe bu his kuvvetini kaybedeceğine şiddetlendi. İnsanlara karşı duyduğum şüphe, kin derecesine çıktı. Bana yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum. "O bile böyle yaptıktan sonra!.." diyordum... Ne yapmıştı, bu malum değildi; ve asıl bunun için muhayyilem en fena ihtimaller üzerinde duruyor ve en ağır hükümleri veriyordu.