" 7.62mm çapındadır. Sivri kısmı turuncu renkte olanlar izli mermidir. Tesir gücü çok yüksektir. Sorusu olan var mı?
Muhittin hevesle elini kaldırdı. Bölük komutanımızın söz vermesi üzerine Tuzla tarihinin en ilginç sorusunu büyük bir ciddiyetle tane tane sordu:
"Komutanım, bu mermilerin ucu niçin sivri de mesela dört köşe değil?"
Bir an herkes dondu. Üsteğmen Şenocak dik dik Muhittin'in suratına baktı. Ama hayır, arkadaşımızın hiç dalga geçer gibi bir hâli yoktu. Tertemiz, saf bir yüzle cevap bekliyordu. Biz kahkahalarımızı zaptetmeye uğraşırken, Üsteğmen Şenocak son derece mütebessim bir yüzle karşı soruyu yöneltti:
"Oğlum sen Laz mısın?"
Muhittin şaşkın cevap verdi:
"Trabzonluyum komutanım."
Hasan Ali Yücel milli eğitim bakanlığı döneminde Türkçe’ye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik roman okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan Aydınlar yetişiyor orada. Bu aydınköy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köpeği statülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmayı öğretiyordu.
Toprak ağası Emin Sazak: “Köylere giden Enstitü mezunları kendini birer Atatürk zannediyorlar” deyince Hasan Âli Yücel şu müthiş yanıt vermişti: Bu çocukların her birinin Atatürk olması temenni edilir!
‘’ Yalnızca bakan ama görmeyen, göremeyen bir toplum... Bu duyarsızlığın üzerine eklenecek din ( ve gerektiğinde milliyetçilik) sosu ise tam kıvamında, istedikleri kıvama çok ama çok yaklaştılar... İşte bu mantık içinde söylenen ‘ananı al git’ haklı bir kızgınlıktı!.. Buna yanıt verecek olan ise yine bizleriz; Türkiye’yi tarihinde görülmemiş bir zavallılığa mahkum eden bu mantıkla savaşacak mıyız? —Yoksa, anamızı alıp gidecek miyiz?! ‘’