Paslı çubuklardan o karman çorman mahallenin görüntüleri yerine havası göze çarpıyordu ve göründüğü kadarıyla, Notre-Dame’ın iki büyük kulesinin tepesinin yakınında ya da aşağısında kalan hiçbir yerde sağlıklı bir yaşama ya da umuda dair bir emare yoktu.
Şekerli suya ekmek banan çocuklardık
Ve tuza
Yaralı pantolonlarla bilye peşinden koşan,
Çamurda yuvarlanan,
Düştükçe yuhalanan
Kurbağalarla aynı gölette yüzen
Aklı üç karış havada,
Düşü gökyüzünde başıboş gezen çocuklar…
Yanık bir türküde pişirirdi lor çorbasını annem
Ve bir uzun havada susadıkça umuda, gözyaşlarını içerdi
Acılar bir çay
İnsanın tutunacak dalı kalmaması kötü ama bir gün bir yere tutunabileceğine dair umuda benzer hayaller kuramaması daha da kötü. Umut zıkkımsa, umutsuzluk zıkkımın kökü.