Yeniden söyleyeyim: Acıdan korkmuyorum. Hep acıyla doğarız, bizimle büyür, zamanla alışırız; kol bacak sahibi olmak kadar olağanlaşır acı çekmek. Aslında ölmekten bile korkmuyorum; çünkü insan ölürse demek ki doğmuş, demek ki hiçyokluktan sıyrılıp çıkmış. Gerçekten korktuğum şey hiçyokluk, olmamak, yanlışlıkla bile, bir rastlantı ya da bir başkasının dikkatsizliği sonucu bile olsa, hiç var olmamış olmak. Birçok kadın sorar kendi kendine, dünyaya neden çocuk getirmeli diye. Aç kalsın, üşüsün, ihanete uğrasın, aşağılansın, savaşta ya da hastalıktan ölsün diye mi? Açlığın doyurulabileceği, üşüyenin ısınabileceği, sadakat ve saygının ömrü boyunca ona eşlik edebileceği, savaşı ve hastalığı ortadan kaldırma çabasına onun da uzun yıllar katkıda bulunabileceği umudunu baştan geri çevirmiştir bu kadınlar. Belki de onlar haklı. Ama hiçyokluk acı çekmekten daha mı iyi? Başarısızlıklarım, sanrılarım, umarsızlıklarım yüzünden gözyaşı döktüğüm zamanlarda bile hiç kuşkum olmadı: Acı çekmek, hiçyokluktan yeğdir. Ve bunu yaşama, doğmak mı doğmamak mı bilmecesine kadar uzatırsam, gövdemin her tozanıyla haykırabilirim: Doğmak doğmamaktan iyidir; ama bu düşünceyi nasıl sana da benimsetebilirim?