İncelemem çok uzun olacak.Hayatımın çok özel neferlerinden biri kabul ettiğim,dünya şairi,kavga ve dava adamı Nazım Hikmet'i incelemeye ne kadar haiz,ne kadar muvaffak olabileceğimi bilmiyorum.Onun için kitaba ve ona dair yazdıklarım,inceleme değil ancak ufak hususiyetler olabilecektir düşüncesindeyim.Pablo Neruda'nın,Jean Paul Sartre'nın,Bedri
Türk yazınının mizah alanında piri,Madımak'ın cehennem olduğu odada parlayan yıldızı ateşi söndüren aydın,softaların "aşağılık,dinsiz,vatansız"şeytan rehberi,aydınların,sol fraksiyonun göz nuru!
Bu tanımlamalarım epey uzar.Aziz Nesin'e başka sohbetlerimizde ek bir başlık açıp değinirim.Sizlerle bu harikulade tiyatro eseri hakkında
Normalde bir kitabı okurken ona elli sayfalık bir şans veririm. Eğer ellinci sayfaya kadar beni içine çekememişse bırakırım. Biraz sert bir kural olarak görenler olabilir. Ancak hayat sevmediğiniz kitabı okuyabileceğiniz kadar uzun değil.
Hal böyleyken Momo'ya gayet tarafsız duygularla başladım. Ancak ellinci sayfaya geldiğimde düşündüğüm tek
1957 – 59
İstanbul, Fatih,
Bütün gün beni, bu kâğıtların başında oturmaya iten yalnızlığımı düşündükçe acımın artmasını istiyorum. Bu büyük, kalabalık şehirde hiçbir teselli yok benim için. Acım, çok önceleri, başka sokakların, başka pencerelerin, yatak odalarının, bütün o anlamsız eşyanın bulunduğu ortamda çok daha büyüktü. Şimdi başka bir
O sahneyi çok iyi somutladım:
İdam günü gelip çatınca, o sevdiğim, alıştığım giysilerimi giyeceğim: postallarımı, parkamı.
Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim. Kesin. Direneceğim ve giymeyeceğim.
Öyle her zamanki eyleme gidiş tavrımla gideceğim.
Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Gidip, oturup, önce bir sigara yakacağım
Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç bitmemeli. O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde hep böyle el ele, diz dize olalım. Ne yağmur söndürmeli o ateşi, ne rüzgar. Yüreklerimiz hep böyle ışıl ışıl olmalı alevlerinde.