Upton Sinclair'ın ilk başta gazetede yayımlanan büyük romanı Şikago Mezbahaları beni beynimden vurdu adeta.
İlk önce kitabın konusundan bahsetmem gerek; Litvanya'dan Amerika'ya çalışma "hayali" ile gelen bir ailenin yoksulluk, açlık, umut ve mücadelesini okuyoruz. Konuyu ailenin reisi Jurgis'in gözünden okuyoruz. Eşi Ona, çocukları ve diğer aile fertleri ile Amerika'ya çalışma ve geçinme arzusu için gelip umduğunu bulamayan Jurgis'in hikayesi.
Şikago'da Durham mezbahası'nda iş bulan Jurgis düşük maaş karşılığında zor, tehlikeli ve iğrenç şartlarda çalışmaya başlar. İğrenç şartlarda kesilen, paketlenen etler beni "hâlâ günümüzde de böyle mi?" Diye düşündürttü. Jurgis'in gelişimi; umutlu oluşu, bunalımı ve dibe çöküşü yani karakter gelişimi gerçekten etkileyiciydi. Bunun yanında ailenin zor şartlarda hayatta kalmaya çalışması, Kapitalizm altında ezilmesi gerçekten güncelliğini koruyan bir durum. Kitabı okurken sık sık aklıma John Steinbeck'in Bitmeyen Kavga ve Emile Zola'nın Germinal eseri geldi, anlatım ve akım farklı olsa da işlenen konular benzer. Kitabın son bölümünde bir döneme ışık tutan Sosyalizm etkisi görüyoruz, 'Jurgis'in aydınlanması' diyebiliriz, bu bölüm de bana Maksim Gorki'nin Ana eserini hatırlattı.
Konuyu toparlayacak olursam anlatımı, akıcılığı ve çarpıcılığı ile beni çok etkileyen bir eser oldu, herkese tavsiye ederim.