Anahtarlar her zaman kurtuluş vadetmezler. Bilincin gelişmesiyle birlikte, canlıların haz duyguları ne kadar artmışsa çektikleri acıda o kadar artmıştır. Mesela bir hayvanın yaşadığı herhangi bir tahribatın sadece fiziksel acısını çekerken insan ise hem fiziksel hem de zihinsel acısını çekmektedir. Belki de bilinç, bu tarz bir zihinsel acının üstesinden gelebilmek için umut kavramını icat etmiştir. Yani nasıl beyin fiziksel acıyı azaltmak için çeşitli maddeler salgılıyorsa, aynı bunun gibi umut da beynin zihinsel bir acıyı azaltmak için ürettiği bir düşünce olabilir. Tabi her yeni icadın artıları olduğu gibi eksileri de vardır. Mesela yapılan bir araştırmada insanlara şöyle bir soru sorulmuş. ''Birinci durumda patronunuz size 1000 dolar ikramiye vereceğini söylüyor ama beş yüz dolar veriyor. İkinci durumda ise patronunuz size sene sonunda sürpriz yaparak yüz dolar ikramiye veriyor. Hangisini isterdiniz?'' Bu araştırmada insanların çoğu ikinci durumda daha az para almalarına rağmen, onu tercih etmişlerdir. Yani birinci durumu, rahatsız edici hale getiren şey, beklentinin farklı olmasıdır. İşte, umudun bu tarz bir dezavantajı vardır. Umut insanları yanlış bir beklenti içine koyarak işkenceyi uzatabilir. Sözü açılış cümlesiye kapatmak istiyorum. ''Anahtarlar her zaman kurtuluş vaat etmezler. Hatta bazen tutsaklığın hissedilirliğini daha da arttırırlar.