İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık, türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık." Bu şiiri ne zaman okusam, gözlerim yaşlı hep aynı düşünceyi yâd ederim. Ayrılık sadece bir sevgiliden uzaklaşmak değil etrafındakilerden, insanlardan da uzaklaşmakmış. Dilini döktüğünde umursanmadıkça, geçiştirildikçe, anlaşılmayınca vazgeçiyorsun.
İzmir doğumlu yazarımız Mehmet Eroğlu, ODTÜ Mühendislik Fakültesi mezunu.12 Mart darbesi ardından sekiz yıl hapse mahkum edilen yazar 1974’teki aftan sonra yazmaya başlamış.Mehmet Eroğlu, romanları ve senaryo çalışmalarıyla önemli başarılar elde etmiş ve birçok ödüle layık görülmüş.
Kusma Kulübü yazarın sekizinci romanı. Romanda olaylar,
Marquez'in yayımlanan ikinci eseri, bir novella/uzun öykü. 1961 yılında yayımlanan eserde 1967 yılında yayımlanacak Yüzyıllık Yalnızlık'a göndermeler de olması ilginç. Trajikomik bir eser. Yüzyıllık Yalnızlık yazarın başyapıtı olarak kabul edilse de Marquez en çok Albaya Mektup Yok adlı eserini beğeniyormuş. Kitapta yalnızlık (Marquez kitaplarında sık karşılaşılan bir tema), yoksulluk, umut ve ölüm gibi kavramlar işleniyor. Yine bir Godot'yu bekleme hikâyesi anlatılıyor. Arka planda ise Kolombiya'daki baskıcı ve sansürcü rejim eleştiriliyor. Kitap gerçekçi bir eser, henüz büyülü gerçekçilik tekniğini kullanmıyor.. Bu kitabı bana farklı bir his yarattı. Oğlunu kaybeden bir albay ve eşi yalnız başlarına ipotekli evlerinde yaşıyorlar. Gazetelerde sansürün uygulandığı, sokağa çıkma yasaklarının olduğu, filmlere getirilen sansürle sıkıyönetimde yaşayan insanlar. Aynı zamanda albay senelerini verdiği askerlikte hak ettiği emekli aylığını her cuma postadan bekliyor. Ama 'Albaya mektup yok.' Albay hem karınlarını doyurma hem hak edileni alma peşinde her zaman umuduyla yaşıyor. Büyülü gerçekçiliğin önemli isimlerinden olan Marquez'in bu uzun öyküsünde, ben gerçekliği okudum. Çaresizliği, üzüntüyü, yalnızlığı, beklentiyi ve umudu çok derinden yaşadım. Tabi ki benim için yine yeri farklı olan bir eser oldu. Kısa ve bir çırpıda okunabilir. Okuduğum diğer eserlerine kıyasla okuması, anlaşılması daha kolay bir eserdi.. Kitapla ve sevgiyle kalın..
İnsan ölümünü düşünen ve bundan acı çeken, ölmeden önce ölen tek canlı. Hiçlik ve ümitsizlik kokan bu denemeler; üst düzey gözlem gücü ve yorumlama yeteneğine sahip, 22 yaşında geniş bir hayat görüşü edinmiş ve artık biriktirdiklerini içinde tutamayan bir zihinden taşanlar.
Varoluşunu kendinden duyumsayacak yetide olmayan insan, bunun için
Görünen o ki bolluk çağı ruhun açlığını gidermiyor. Yalnız kalabalıklar, içlerinin sızısını dindirmek için alışveriş merkezlerinde geziniyor ve eğlencelik romanlar okuyor. Yalnızlık büyüyor. Ruhun açlığı da. Ama umut hep var.
Umutsuz bir bekleyiş içerisinde yoksulluğa daha gerçekçi olunursa resmen açlığa karşı verilen savaşın öyküsü. Marquez dilinin sadeliği ve akıcılığı, yanı başınızda hissi veren betimlemeleri bu uzun hikayesinde de sizi içine alıyor. Emekli bir albayın 15 yıl boyunca umutsuzluk içinde umut ederek bir mektubu bekleyişi, astımlı ve yoksulluktan bıkmış bir eş ve genç yaşta öldürülmüş bir evlattan kalan bir dövüş horozu. İsimler, mekanlar ve olaylar okuyanlar için Yüzyıllık Yalnızlık kitabından tanıdık geliyor.
Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
Bir güvercin uçurup kıtalar arasından
Çağırdın beni
Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
Adını söylemek