"Biriktirmenin ne anlamı var? Deli gibi didinip durmanın faydası yok.
Ölüm var, ölüm!
Bana bak bazıları ölmeyi istese de beceremezler, sakın unut ma bunu . "
kumruların suskunluğu kahverengi olurmuş
güz hüznü gibi
oysa gri ,olanca gri bu şehirde ufuk
uzaklarda bir hikaye vardır oysa
mekanik acıları yudumlayan gölgeler
hava soğuk
gözlerin varlığımı irdeler
buz şehrine sığınmış yavru bir kedidir umut
üşüyorum
gözlerini düşlüyorum
gözlerin istanbul oluyor birden
ben sumatra
/yahut irtiş /
/yahut gazze /
boğuk çığlıklar atarak harabelerden
selamlar yüklüyorum okyanuslara
beni unut
öfkeni unut
istanbulu unut.ma
Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
O şehit ki Allah katında ebedi diri kalır. O şehit ki ayağını üzengiye koy- muşsa bir kez, Allah hesap sorası değildir ondan. O şehit ki can vermekten lezzet duyar. Öyle bir lezzet ki oğul, diriltilä tekrar be tekrar can vermek ister. Törensiz ve kefensiz ölür, varlıksız ve bedensiz yaşar. O ki burada bir göz yumar, sonra huzur-1 Nebi'de bir göz açar. Hamza'ya nasıl özenmeyeyim, Yasir ile Sümeyye'yi nasıl anmayayım oğul? Şehâdet onların sevdalı sesinde imanın bir değil, bin kez dirilmesi iken ha- sat zamanında heybemi neden doldurmayayım? Bana cat veren, emanetini almak istediğinde yahut Sevgili kendisini kavuşmam için bana gel ettiğinde, gözümü kırpmadan kab edersem, neden bana itiraz edersin ki oğul? Susuzun suya kavuşmasına, hasretin hasretle buluşmasına mâni mi ola caksın? Sevgili, 'En şerefli ölüm, şehitlerin ölümüdür.' derken beni o şereften mi mahrum bırakmak istersin oğul? Geceleri ay ışıdığında, Hamza'nın üzerine sağanak inen nurlar benim üzerime inmesin mi; şehitlerin baş ucunda Rahmanî neşide- ler okuyan melekler benim başıma gelmesin mi? Oğul, unut- ma, yıldızlar, başka bir kıyıda doğmak için batarlar ama şe hitler daima nur içinde yatarlar.
Biricik Sevgilinin (sav) hırkalarını düşündün mü hiç?" Kuşçu "Hırka" der demez, Regaib Kandili arifesinde gördüğüm rüyaya kaymıştı aklım. Minberde ve mihrabda vaizi ve imamı açık şekilde görememiştim. Her ikisinde de gördüğüm abaydı aslında. Keza gördüğüm o abayı Efendimizin (sav) meşhur abasına benzetmiştim.
"Ey Ehl-i Beyt!