Mesela ben çok gülerdim, çok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu ama ben geç farkettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım, bazı cümleleri unutamadım ve kalbimi
Yaşanmışlıklardan arındıramadım. Birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap veremedim hiçbirine. Çok sevdim herkesi ama kimsenin sevdiği olamadım. Çok şey sayıkladım, kimse anlamaya çalışmadı. Sonra sustum, hep öyle olur ya zaten.
"Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atamadım
Şarkılara sığındım bil ki seni unutamadım
Boş ver değmez diyorlar, aşktan anlamıyorlar
Ya seni hiç tanımıyor, ya beni bilmiyorlar"
Bu kitabı okumamın üzerinden yaklaşık 3 yıl geçti ve hala kitabın bazı kısımlarının bende yaşattığı hisleri unutamadım. Herkes mutlaka okumalı tarzında bir şey söylemem de mümkün değil. Yazarının Dostoyevski olmasından da tahmin edilebileceği üzere karanlık ve bunaltıcı bir hava hakim kitapta. Prens Mışkin karakterinin hastalığı ve Rogojin karakterinin tekinsiz halleri bence çok iyi yansıtılmış. Dostoyevski, karakterlerine yine kendinden bir şeyler katmış. Psikolojik tahlilleri o kadar iyiydi ki söyleyecek söz bulamıyorum. Zaten kitabı bu kadar çok sevmemin nedeni de son derece iyi olan psikolojik tahlilleriydi. Dostoyevski okumaya bu kitap ile başladım ama siz Budala ile değil de başka bir kitabı ile okumaya başlarsanız daha iyi olabilir.