Elime aldığım herhangi bir şiir kitabı genelde sadece üzer beni üzücü şeylerden bahsediyor olmasa dahi. Çünkü hemen hemen her şiir kitabı bana hastalıklı bir düşün içindeymiş gibi tekil bir duygunun çevresinde döner durur gibi gelir sürekli. Aşk varsa kusturana kadar, umuttan bahis açıldıysa gözler gerçeklere karşı bağlanana kadar, hüzün varsa ağlamaktan kör olana kadar bağlanılır aynı duyguya. Basit ve alelade bir insanken tekil hiçbir duygu ve düşüncede uzun süre kalamıyorum. Bunun da aslında oldukça doğal olduğunu düşünüyorum bir yandan. Bu sebeple bu kitap diğer kitaplardan farklı olarak insanın içinde var olan iç konuşmaların, iç kavgaların, iç savaşların sürekli bizi bir tarafa çekmesi gibi, gerçek hayat gibi ele alıyor duyguları. Yalnız değilmişim be diyebiliyorsunuz yazar, birkaç sayfa sonrasında yalnız olduğunuzu sözlerle yüzünüze vurabilirken bile. Aynı olaya umutla da umutsuzlukla da bakmak mümkün. Pek çoğumuz ilk karanlıkta gözümüzü bağlamayı tercih etsek de. Kitap ne aydınlık sunuyor ne karanlık. Basit bir ayna sunuyor gibi hissettirdi bana en basit ifadeyle. Tanrıyla sürekli alıp veremediğinin olması, kullandığı dilin kendince bir derdinin olması da artık ekstraya giriyor benim için.