Adiliklerimi yalnız sen bil. Başka kimse bilmesin. İstersen benden hiç bahsetme. Zaten bu daha iyi. O zaman beni daha çabuk unutursun. Unutmanı kötü şekilde hatırlamana tercih ediyorum.
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum baktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek
Biri mi öldü, biri mi sevindi, değişmek koyuyorlar adım
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.
Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum.
"bütünüyle unutulmaya kimsenin gücü yetmiyor. bir duvarda iki satır yazı, bir albümde soluk bir resim, bir hafızada silik bir hayal olarak kalıyor istemese de. bütünüyle unutulmak gibi acıklı bir oyuna kimsenin yüreği dayanamıyor. selim'e bile unutulmak ölümden acı geliyor. selim'in ölümü bana hepsinden acı geliyor. bir de, bütün bunları, selim öldükten sonra düşünmek acı geliyor."
Sayfa 719 - iletişim yayınları. nisan, 2024.Kitabı okudu
Solmak, kendiliğinden soluvermek bazen ne güzel, koklanmaktansa unutulmak ne güzel, belki de hiç bilinmemek ne güzel, acaba hazine denilen bu mu, olup da, hüküm sürüp de, bilinememek mi?
İnsan ne kadar çok yaşarsa yaşasın, sonunda bu yalan dünyadan ayrılıp gidecekti. Yaşanılan bu yalan ve ölümlü dünyada bir iz bırakamamak, unutulmak ne acı bir şeydi.