Sevgili Anna,
Birlikte sayfalarca geçirdiğimiz maceradan sonra en azından bu incelemeyi sana ithaf etmek isterim.
"Anna Karenina benim okuduğum en mükemmel, en kusursuz, en derin ve en zengin roman." demiş Orhan Pamuk. Sanırım bende de tam olarak bu düşüncelere sebep oldu.
Anna Karenina asla sonu gelmeyecek gibi duran, bitmesine yakın zamanda bile birçok karakterle kendisini genişletmeye ve zenginleştirmeye devam eden bir roman. Tolstoy, hayat, din, ahlak, insan ilişkileri ve politika, hatta tarım gibi daha birçok yan mecrada düşüncelerini bir vaiz edasıyla fakat kesinlikle bir yazar hassasiyetiyle romanın içinde, olayların ve diyalogların arasına saklıyor.
Kitaptaki karakterler fiziksel görünümleriyle, kılık-kıyafetleriyle, düsünceleriyle, günlük alışkanlıklarıyla hattta mimikleriyle bile yer ediyor hayatınızda. Bilmiyorum Levin'i, Doli'yi, Kiti'yi, Vronski'yi unutur muyum zaman geçtikçe.. Hepsi o kadar tanıdık bir şekilde yer ettiler ki hayatımda.
Ve Anna. Zavallı, güzel, cesur Anna. Dürüstlüğünden ödün vermemek için sevdiği herkesi, sonunda kendi yaşamını da yitiren Anna... O da herkes gibi yaşayabilseydi, Vronski'ye Aşık olmadan önceki gibi düşünmeden, diğer insanlar gibi yaşamaya devam edebilseydi, toplumda yeri olan ahlaklı (!) bir kadın olarak mutlu bir şekilde hayatına devam edebilecekti. Aşkını -o zamandaki diğer yüksek sosyetedeki evli kadınların yaptığı gibi- gizli saklı yaşasaydı ahlaksız bir şekilde anılmayacaktı. Toplum kurallarına cesurca karşı geldi ve bu da kendisini felaket bir sona sürükledi.
Anna Karenina'nın sadece bir roman olduğunu düşünmüyorum. Hayatlar derlemesi.