Ustanın kolları sıvalı, Belinde vişne çürüğü kuşak. Geceden yaktılar ocağı İş vardı yarına çıkacak. Yusuf'un kollarında ağrı, Lehim gibi bir uyku gözlerinde, Kirpiklerinde çapak, Sildi elinin tersiyle, Yeniden avuçlarına tükürdü, Geçti körüğün başına. Ocakta bakır tepsiden Bir duman kalktı bembeyaz Mis gibi nişadır dumanı, Yayıldı Üsküdar Çarşısı'na!
Sayfa 78 - Çınar Yayınları, 6.Basım (1997)Kitabı okudu
Bir Üsküdar balkonunda guruba karşı demlenir gibi Bu akşamüstü, Laypzig'te, tıramvay durağında Tadını çıkara çıkara, yudum yudum Kederleniyorum.
Reklam
XVI. asır sonlarına doğru III.Murad zamanında İstanbul'a gelerek Historie du Serail et de la Cour isimli bir eser yazmış olan Michel Bondier, o tarihlerde Osmanlı memleketlerinde 120 medrese, 89 hastahane, dokuz bin talebe bulunduğunu beyan etmektedir. Bu tarihlerde medrese adedi Türkiye'de her halde bu miktardan dört, beş misli ziyadedir; çünkü bu XVI. asır sonlarında yalnız İstanbul suru dahilinde elliden ziyade medrese bulunduğu gibi sur haricinde ve vilâyetlerde pek çok medrese vardı. Yine bu tarihlerde şeyhulislâm Zekeriya Efendi İstanbul kadısı bulunduğu sırada İstanbul tahririni yapmış olup burada 1656 muallimhane kaydetmiştir ki bunların bir haylısı medresedir. Esat Efendi kitapları arasındaki 3384 numaralı bir mecmuada nefs-i İstanbul'da (yani sur dahilinde) aşağı medreselerin seksen sekiz, pâdişah ve hanedan medreselerinin yirmi sekiz, Eyüp medreselerinin yedi olduğu beyan ediliyor. Yine aynı mecmuada Edirne'de yirmi iki medrese bulunduğu yazıldığı gibi Rumeli medreseleri de şehir adları sırasında gösterilmiştir. Evliya Çelebi XVII. asır ortalarına doğru Eyüp, Galata ve Üsküdar'da yüz otuz beş dârü'l-hadîs bulunduğunu yazmaktadır. Bunların arasında medreselerin bulunduğuna şüphe yoktur.
Sayfa 17
Denizli Destanı
Her horoz kendi çöplüğünde Denizli horuzu her yerde öter Ne güzel dağların var Denizli Mavi mavi yeşil yeşil tüter Horozun hakkını horoza Dağların hakkını dağlara verelim Al gözüm kınalı paleti ele Şöyle ressam gözüyle seyredelim Al gözüm seyreyle Denizli pazarını Sittin sene beklemiş durmuş ressamını, yazarını Ama bizler bu yurdun aydın
Sayfa 233 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / Merhaba YeşilKitabı okudu
Başka bir utanç günüm, Kasım 1982'de Cuntanın faşist anayasasının neredeyse bütün memleket tarafından kabul edildiği gündü.Bütün Türkler adına utanç duydum.Ve bu utançla birlikte bir yabancılaşma."Yoksa ben Türk değil miyim?" diye düşündüm bir ara.Oysa Türk,hem de çok Türk olduğumu biliyordum.Ama gene de büyük bir yalnızlığın acısını duydum.O akşam bindigim dolmuş şoförünün bir sözü,beni büsbütün perişan etti.Bu şoför öteki şoförlere hiç mi hiç benzemeyen eğitim gördüğü besbelli,temiz bir İstanbul Türkçesiyle konuşan,kibar görünüşlü,ak saçlı,yetmişinde bir adamdı.Biraz ek para kazanmak için,akşamları şoförlük yapan emekli küçük bir memurdu belki de.Yanında oturduğum şoför, bana doğru eğildi,"hanımefendi, içim rahatladı,bir efendimiz var artık" diye fısıldadı.Çok fena oldum.Özgür bir yurttaş değil,ille bir kul olmak istiyordu bu saygıdeğer sandığım kişi.Kendine efendi olarak da Cuntanın başındaki adamı,"ne yani? Onları asmayacağız da besleyecek miyiz?" diyen adamı seçmişti.Şoföre "durun, ineceğim" dedim.Üsküdar dolmuşundan inip de,Karacaahmet'in duvarının dibinde karanlık yolda yürürken, halkıma yabancı olduğum duygusu dayanılmaz bir acıya dönüşmüştü.
Sayfa 282Kitabı okudu
Burası Üsküdar Kız kulesi önündeki çay içilen yer değil mi?
Muhtemelen Hint kökenli olan zeytin rengi tenli genç bir kadın gül satmak üzere masaların arasında dolaşıyordu. İkiliye gülümseyerek şöyle dedi: "Kız arkadaşınız için bir gül almaz mısınız?" "Biz sevgili değiliz." dedi "S" hemen Silver'dan önce atılıp...
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.