Edep; Müridin kendi nefsine, ihvanına, mürşidine ve Allah’a karşı uyması gereken kurallardır. Bu kurallara uymak vuslat vesilesidir. Edebe uymayanlar lütuftan mahrum olurlar. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz “Edeple gelen lütufla gider” diye.
Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri “Bir edep için, binlerce derviş feda olsun. Edep gittiğinde onu geri
"Çünkü birbirine yakın zatlar birbirini taklit edebilirler. Bir cinsten olanlar birbirinin suretine girebilirler. Mertebece birbirine yakın olanlar birbirinin makamlarını taklit edebilirler, (...)
Sözler
Hazreti Üstad ne güzel söylemiş. "mertebece birbirlerine yakın olanlar birbirlerinin makamını taklid edebilir" sırrıyla, Gazali Hazretleri olmadan onun ilmini ve irfanını, İbn-i Sina gibi alanında deha olmadan onun alanında söz hakkı olamayacağı gibi , aynen öyle de Bediüzzaman Hazretleri olmadan da, onun eserlerini sanki onun makamındaymış gibi eleştirmek akıl tutulmasıdır. Daha iyisini yazıyorlarsa, buyursunlar yazsınlar. Fazla münakaşaya girmeyin, daha elzem meseleler var. Gerekli cevap, üst paragraftadır.
Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.
Bir insan, hayatında yalnızca şu sözü uygulayabilse rahat eder Allah'ın izniyle. Allah'a bırak. O ne yaparsa doğrudur, en güzelidir. Uzaktan bak, izle, ses etme. Eden ettiğini bulur. Sen ben o.
Bu romanı asıl güzel kılan şey, Rus Romanlarını aratmiyacak derecede ki psikolojik tahlilleri veya tadını çoktan unuttugumuz şiirsel Türkçesi değil.Baş Karakterimizin Anti-Kahraman olması.Ömer... bazen nefret duyduğunuz bazen haline acıdığınız bazen ne güzel seviyor diye kıskandığiniz ve hayran olduğunuz , kendi verdiği kaararlari sürekli yıkan "zamanına çelme takmakla" yaşayan bir karakter.Aciz ve korkak bir insan olduğu halde mafideyi çok sevebiliyor fakat yine cokcsevdigi kadını başka kadınla aldatmakta beis görmeyen ilgi çekici bir karakter.
Dostoyevski haklı fakat eksik söylemiş insan kalbi bir savaş alanı ama Tanrıyla Şeytanin değil Hislerimizle düsuncelerimizin hiç bitmeyen çarpışmasını yaşıyoruz.O an hangisi galip gelirse ona göre şekil alıyoruz .Yanlış karar verirsek şeytan yaptırdı vs vs bahanelerle kendimizi rahatlatıyoruz
Ayrıca toplumsal olarak en büyük yanlışımiz olan "*aymazligimizin" altını çiziyor roman. Hery yaptigimiz kötülüğün zerre üstüne düşmeden hatta bununla övünerek, çok sıkışınca da "ben yapmadım içimdeki şeytana uydum, Miki yaptı" vs vs diyerek bütün kabahatlerimizi halinin sltina süpürmekle geçiyor ömrümüz.Romandaki karakter gerçek kişilerin bir temsili biraz araştirmayla ulanilirsiniz özellikle "üstad şair", tarafından yazılan
" Tükürdüm gözlerimi
Ağzimdan boncuk gibi"
Göndermesine çok güldüm.
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019170,9bin okunma
DAYAN KALBİM
Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.
Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!
Tahir Hocaefendi'nin vaazlarının ne kadar güzel ve dolgun olduğu, kendisini Burdur'da dinlemiş olan büyük edip ve şair Necip Fazıl Kısakürek Bey'in beğenmesinden de anlaşılabilir. Necip Fazıl kendisini dinledikten sonra tebrik etmiş ve şunları söylemiş:
"Tahir Büyükkörükçüyü, bir çölde, bir çorak vadide yetişmiş güle benzettim. Tevhid-i Tedrisat kanunundan sonra, Arapça okumak, din ilimlerini tahsil etmek şöyle dursun, Kur'an-ı Kerim'in bile yasak edildiği bir devirde, böyle bir vaiz, böyle anlayışlı bir insan, söylediklerini, benim gibi müşkilpesent bir kimseye dahi dinletebiliyorsa, bu kabiliyeti bir deha eseri ve bunu İslâm'ın bir mucizesi olarak sayarım... İslâm, meyvelerini vermeye ve mucize şafağı ufuklardan sökmeye başladı..."