Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İktidardaki kişiler, basitçe imtiyazlarını terk edip çekip gidecekler mi? Tabii ki değil; bunu hiçbir zaman yapmazlar. Bazen imtiyazlarından bazılarını taviz olarak verirler; fakat yalnızca çoğunu elde tutmak için bir taktik olarak.
+ Söyleyebileceğim kadarıyla hemen her yerde, suç oranındaki artıştan olduğu kadar, suçun artan vahşiliğinden de şikayet etmek sıradan bir olguya dönüştü. Bu, kısmen, büyük ihtimalle doğru bir ampirik gözlem; fakat kesinlikle yaygın bir algılamadır. Thomas'ın uzun zaman önce bize söylediği gibi, “Eğer insanlar bir durumu gerçek olarak algılıyorlarsa, bu durum sonuçları yoluyla gerçektir.” Çünkü insanlar suç oranında bir artış algılar algılamaz, bunun sonucu doğrultusunda hareket ederler; bu da genellikle üç şey anlamına gelir. Suçun istilasına uğradığını düşündükleri alanlardan kaçarlar; bu, kullanma yoğunluğunu azaltarak, bu alanları gerçekte suç niteliğindeki eylemlere daha açık hale getirir. Baskıcı ve cezai yapıları arttırması için devletlere baskı yaparlar; bu, gerek meşruluk, gerekse mali kaynaklar bakımından nihayetinde sisteme aşırı bir yük getirir ve uzun vadede muhtemelen suç oranının azalmaktansa artmasında bir faktördür. Ve insanlar kendi polis korumalarını sağlamaya başlarlar. Silahlar satın alırlar; cemaat devriyeleri örgütlerler; parmaklıklar yaparlar. Ve bu hareketler, dolaysız saldırı riskini bir ölçüde azaltsa da, herkesin yaşam kalitesini dönüştürür ve ahlaki cemaat duygusunu azaltır.
Reklam
Sıradan insanlar için, devletin meşruluğunun azalmasının en büyük ve en dolaysız biricik sonucu korkudur -kendi geçimleri için korku, kişisel güvenlikleri için korku, kendi gelecekleri ve çocuklarının gelecekleri için korku. Korku, bildiğimiz gibi, genellikle en bilge öğüt verici değildir. Bu korkunun ifadelerini, medyanın düzenli olarak bizi bilgilendirdiği iki açık gerçeklikte görebiliriz: suç ve "etnik ihtilaf". Gelin her birine bakalım. +
Bir sistem olarak kapitalizmin bu kadar akıl almaz ölçüde biyosferi tahrip etmesinin başlıca nedeni, çoğunlukla, tahripten kâr sağlayan üreticilerin bu tahribatı bir üretim maliyeti olarak kaydetmeleri değil, tam aksine maliyet azalması olarak kaydetmeleridir. Örneğin eğer bir üretici, atığı bir su akıntısına boşaltırsa ve böylelikle onu kirletirse, bu üretici daha güvenli, fakat daha pahalı atık tahliye biçimlerinin maliyetinden tasarruf eder. Üreticiler bunu beş yüz yıldır ve dünya-ekonominin gelişmesi ilerledikçe artan miktarda yapagelmekteler. Bu, neo-klasik iktisatta, maliyetlerin dışsallaştırılması olarak adlandırılır.
Dolaysıyla y'yi (satış fiyatlarını) arttırmaya çalışan kapitalistler, devletlerle ilgilenirler. Bununla birlikte, herhangi bir devletle değil, fakat tercihen belirli bir itibara ve bağlantıya sahip oldukları güçlü devletlerle ilgilenirler. Japon kapitalistleri öncelikle, fakat münhasıran olmamak üzere, Japon devletine dayanırlar. Aynı şekilde (genellikle daha küçük bir ölçüde), örneğin Endonezya devletine ve ABD'ye de dayanabilirler. İki yönlü bir durum söz konusudur. Bütün kapitalistler bazı devlet ya da devletlere ihtiyaç duyarlar. Ve rakipleri farklı bir devletler kümesine dayanabilir. Belirli üreticilerin satış fiyatlarını önemli ölçüde hangi noktaya kadar arttırıp arttıramayacaklarının tespit edilmesinde, jeopolitik önemsiz bir unsur değildir.
Milliyetçilik, yapısal olarak iki yüzlüdür. Ezilenlerin, ezenlere karşı protestosudur. Ancak, aynı zamanda; ezenlerin, ezilenlere karşı kullandıkları bir araçtır. Bu her yerde böyle olagelmiştir.
Reklam
Devrimler, hiçbir zaman taraftarlarının umdukları yolu ya da karşıtlarının korktukları yolu izlemediler.
Devrimler, çocuklarını yemeye ve çirkin bir yüz göstermeye başlar; böylelikle kazandığı desteğin büyük bir bölümünü kaybetmeye başlar.
Devrimler, hiçbir zaman taraftarlarının umdukları yolu ya da karşıtlarının korktukları yolu izlemediler...
Bir sistem olarak kapitalizmin bu kadar akıl almaz ölçüde biyosferi tahrip etmesinin başlıca nedeni, çoğunlukla, tahribattan kâr sağlayan üreticilerin bunu bir üretim maliyeti olarak kaydetmeleri değil, tam aksine maliyetleri azaltmanın bir yolu olarak görmeleridir.
Reklam
Sıradan insanlar için devletin meşruluğunun azalmasının en büyük ve dolaysız biricik sonucu korkudur: kendi geçim durumları için duydukları korku, kişisel güvenlikleri için duydukları korku, kendi gelecekleri ve çocuklarının gelecekleri için duydukları korku.
Yardımsever katkıların, gerçek yardımseverliği -yani etimolojisinin bize söylediği kıymet vermeyi, sevgiyi ve takdir duygusunu- temsil etmesi için tanrılara bir barış armağanı olarak sunulması değil adalet taleplerinden kaynaklanan bir görev olarak yapılması gerekir.
Dünya tarihinin birikmiş bilgisi ve dünya iletişiminin büyük ölçüde gelişmiş araçları, daha önceki herhangi bir geçişe göre, bu tarihsel geçiş sırasında imtiyazlıların daha akıllıca düşünmelerini, daha bilinçli şekilde karar vermelerini sağlayacak. İmtiyazlılar, kaçınılmaz olarak, daha önce olduklarından daha iyi Bilgelenmiş ve böylelikle toplumsal olarak daha uyanıktırlar. Aynı zamanda çok daha fazla zengindirler; daha önce hiç olmadığı kadar daha güçlü ve daha etkin yıkım ve baskı araçlarına sahiptirler.
Sayfa 74
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.