Banane Paris'ten
Newyork'dan Londra'dan
Moskova'dan Pekin'den
Senin yanında
Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme
Tanrıya inanıyor olabilirsiniz. Belki de hayatınızda Tanrının varlığını hissediyorsunuz. Ancak Freud'un, Tanrıya olan inancınızın nereden geldiğine dair bir açıklaması vardı. Tanrı var olduğu için ona inandığınızı düşünüyor olabilirsiniz, ama Freud çok küçük bir çocukken hissettiğiniz korunma ihtiyacını hâlâ hissediyor olduğunuz için Tanrıya inandığınızı düşünüyordu. Freud'a göre bütün uygarlıklar, bir yerlerde, karşılık bulmamış korunma ihtiyaçlarınıza cevap olacak güçlü bir baba figürünün bulunduğu yanılsaması üzerine kurulmuştu. Bu bir hüsnükuruntuydu: Tanrının var olması gerektiğine dair kalbinizde büyük bir arzu taşıdığınız için, onun gerçekten de var olduğuna inanırsınız. Bunların hepsi, çocukluğunuzun erken döneminde ortaya çıkan, bilinçdışı korunma ve bakılma arzusundan ileri gelir. daha az
Yıl 1977, İsveç’te 18 milyon insan yaşar. Çağdaş uygarlık düzeyinin zirvesindedirler. Yollar, pırıl pırıl kentler, fert başına düşen yüksek gelirler, sağlık hizmetleri, harika sosyal güvenceler ve İsveç Devlet İstatistik raporlarına göre şu gerçekler: Her üç kişiden biri müzmin uykusuzluk çeker. Kliniklik alkoliklerin sayısı 500 bindir. Yılda 20 bin kişi intihara teşebbüs eder. İsveç olalım demenin anlamı, materyalist bir formülle, Türkiye’yi bugünkü nüfusumuza göre, 20 milyon insanın müzmin uykusuzluk çektiği, 1.5 milyon kişinin alkolizm yüzünden hastanede yattığı ve yılda 60 bin kişinin intihara teşebbüs ettiği bir ülkeye çevirmek demektir. Oysa ülkemizde 1977 rakamlarına göre intihar olayı 824’dür ve bunların çoğu “Çağdaş uygarlıklar düzeyine yükselmek” isteyenlerin en çok başarılı olduğu kentlerde, İzmir, İstanbul ve Ankara’da meydana gelmiştir. Batılılaşma faaliyetlerinin giremediği ve bu nedenle hemen hiçbir polisiye olayın vuku bulmadığı, özellikle de hırsızlık yapılmayan Hakkari, Gümüşhane ve çevresinde intihar olayına rastlanmamıştır.
Tarih her an sonsuz yollar üzerinde ilerlemekte. Bütün bunlardan her şeye rağmen herhangi bir anlam, bir yön çıkacak mıdır? Biz bunu elbette ancak "varış"ta bilebileceğiz. Üstelik bu sözcüğün de bir anlam kazanması gerekecektir.
Gelecek, umutlarımızın mı yoksa karabasanlarımızın mı yarını olacak? Özgürlükle mi donanacak, yoksa kölelikle mi? Sonuçta bilim kurtuluşumuzun mu aracı olacak yoksa felaketimizin mi? Bir Yaratıcı'nın aydın yardımcıları mı olacağız, yoksa adi büyücü çırakları mı? Daha iyi bir dünyaya doğru mu gideceğiz, yoksa "dünyaların en iyisine" mi?
Öncelikle de, daha yakınımızdaki gelecek onyıllar bize ne gösterecek? Bir "uygarlıklar savaşı" mı, yoksa "küresel köy"ün huzurunu mu?
Ziya Gökalp'ın güdümünde tarihe yeni bir bakış da yerleşti:Bu tarihte,artık Türkler Batılı kroniklerin göçebe ve barbar fatihleri değil,devletler kuran,İran,Çin ve Tibet'le girdikleri ilişkiler içinde parlak uygarlıklar yaratan insanlardı.Bu tarih anlayışında Türklerin İslamlaşması,evrimleri içindeki bölümlerden biriydi sadece.Bu tarihin altınçağı Kanuni Sultan Süleyman dönemi değil,13.yüzyılda Türk-Tatar halklarını birleştiren Cengiz Han dönemiydi.