“Uzaklaşan Ses“ adlı öyküden...
Başkaları ne der bilmem. Ama ben her evin kendine has bir kokusu olduğuna inanırım. Eşyalara, duvarlara, kapılara sinen o koku. Bir aileyi diğerinden ayıran; bir evi, diğerinden ayıran o koku. Evlerin, eşyaların, içinde yaşayanların, karakterleriyle örülmüş, iç içe geçmiş, erimiş... Bu kokuya ad vermek, söz gelimi gül kokusu, limon, lavanta kokusu demek olası değil. Evler, insanlar, şarap gibi yıllandıkça...
“Uzaklaşan Ses“ adlı öyküden...
- Aranıyorum, biliyorsun. Buna karşın kalkıp geldim. - Kalacaksın artık değil mi? diye sarılıyor yeniden. - Ah, mümkün olsa canım... Sana ta başında dedim, başvurma şu öğretmenliğe, ama anlatamadım. Ayrı yaşamak zorunda kalmazdık böylece. - Benim korkak olduğumu bilmiyor musun? Hem size hem kendime zarar verirdim. - Bak Zekiye, sen nasıl yalnızsan ben de öyleyim. Benim de farkım yok. Bunun acısını ben de senin gibi çekiyorum. Ayrıca günlük yaşamını dolduracak anlamlı hiçbir çabaya girmiyorsun. Sendikanıza bile uğramıyorsun. Yazma yeteneğin var; öykü, roman... Sonra hiç kitap okumuyorsun. - Yazıp da ne yapacağım. Benim yazacağım her şey yazılmış. Boşu boşuna tekrar etmenin ne faydası var. - Bir edebiyatçıya hiç yakışıyor mu bu söylediklerin? - Benim aklım hep sende. Hiçbir şeye yoğunlaşamıyorum.
Reklam
“Uzaklaşan Ses“ adlı öyküden...
- İki ay önce, gecenin bir yarısı yine geldiler, diyor. Ortalığı dağıtıp gittiler. Ara sıra da beni takip ediyorlar. Çoğunda anlamıyorum, ama bazen göstere göstere. Telaşlanıyorum. - Kaç gün kalacaksın? - En fazla iki... - İki gün ha! Size bir türlü akıl erdiremiyorum. Evet saygı duyuyorum, ama neye yarar. Hiçbir şeyi değiştiremiyorsunuz, görmüyor musunuz bu gerçeği? Belki yüz yıl sonra olur. Biz göremedikten sonra... Sonra sen, tutturdun fabrika işçileri diye. Oysa sen, iyi bir tiyatro oyuncusu olabilirdin. Bu da bir mücadele değil mi? İşçi dedikleriniz peşinden gelse bari. Bu cahillikle baş edemezsiniz. Keşke bıraksan her şeyi... - Lütfen hayatım, kırıyorsun beni... Uzaklardan otonun tanıdığım, kır kır kır seslerini duyuyorum. Ağır ağır ses daha anlaşılır hale geliyor. Yatak odasının penceresi yola baktığından, telaşla, - İşte geldiler, diyorum. Zekiye yatıştırmaya çalışıyor beni. - Bu saatlerde sürekli geçerler. Seninle bir ilgisi yok, diyor. Araba tam bizim evin önünde duruyor. Hızla yataktan çıkıp, üzerimi giyiyorum. Zekiye durdurmaya çalışıyor. Telsiz sesleri... Zekiye’ye sarılıyorum. Ağlıyor. Hızla banyonun penceresine yöneliyorum. Arka bahçeden çıkıp giderken, kır kır kır... sesleri uzaklaşıyor.
“Uzaklaşan Ses” adlı öyküden...
Gözlerim hep evlerde. Ne garip, her şeyde bir kardeşlik buluruz ya, bu evler de sırt sırta vermiş, yıkılmadık ayaktayız, diyorlar. O kutu kutu mezarları andıran çirkin apartmanların yanında ilkel görünen bu evlerin özgürlüğe yakınlığını duyumsuyorum. En azından küçük de olsa, bahçeleri var. Hâlâ komşuluk ilişkileri...
“Uzaklaşan Ses“ adlı öyküden...
İnsan yaşından önce büyüdü mü, tuhaf bir duyguya kapılıyor. Hayatı anlamak yetmiyor. Bilinmezliği bilmek, yaşanılan her şeyi yöntemsel bir yaklaşımla açıklamak... Yetmiyor, yetmiyor. Bilmenin hızına yetişemiyor değişmek. Çabucak değişsin her şey istiyorsun.(...)
320 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Eskimeyen Bir Yazın Evreni: 30 Yıl Sonra Yeniden Behrengi
Dikkat: Tatkaçıran/oyunbozan içerir. Eskimeyen Bir Yazın Evreni: 30 Yıl Sonra Yeniden Behrengi Ulaş Başar Gezgin Çağan Irmak’ın yönettiği ‘Çemberimde Gül Oya’ adlı dizi filmde, öğretmen, öğrencilerine bir kitap dağıtır. Yazarı ‘anarşist’ olarak değerlendiren müdür, kitapları toplatıp okulun bahçesinde yaktırır. Ama bir çocuk kendi kitabını
Bütün Öyküleri
Bütün ÖyküleriSamed Behrengi · Panama Yayıncılık · 2018481 okunma
Resim