Ve Sahnede Mazimiz İncecik dudakların Zambak beyazlığında tenin Lotus çiçeği tohumunda tadın Kokun Kokun ki betimsiz Yalnızlıklarımız
Şimdi bulabildiğim tüm soru cümlelerini üst üste yığıp, bulabildiğim en merhametli cevabın dizlerine yaslamak istiyorum başımı. Bulabildiğim en müşfik cümlenin önünde bir an olsun düşünmeksizin iyiden iyiye bitik, yorgun vücudumu yere bırakmak istiyorum. Uzanmak ve hangi günahtan kalma olduğunu kestiremediğim acıların yorgunluğunu bir parça olsun üzerimden atmak istiyorum. Uyumalıyım.
Reklam
Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu.
Sıralar boyunca çizik içinde kalbimiz, denize paralel uzanmak bile iyi gelmiyor dağlara...
"Çok eski bir hikaye var, nereden hatırladığımı bilmediğim: Çok aç bir insan grubunu iki kümeye bölerek ayrı ayrı odalara koyuyorlar. Her iki odada da ortaya karavan getiriyorlar, içinde de çok lezzetli bir çorba var. ancak ellerinde kaşıklar öylesine uzun ki -kol boylarından bile daha uzun- insanlar yemeğe uzanmak için her türlü ağızlarına getiremiyorlar. Birinci odadakilerin hepsi mutsuz ve aç. yan odadakiler ise hepsi mutlu ve tok, çünkü herkes birbirini beslemekte."
Artık tükenmez olanın içinde yaşıyorsun. Her bir gün ses ve sessizliklerden, ışık ve karanlıklardan, yoğunluklardan, bekleyişlerden, ürpermelerden oluşuyor. Olan tek şey, bir kez daha, sonsuza dek, her seferinde biraz daha fazla yitip gitmen, sonu olmadan başıboş dolaşman, uykuyu,bir tür vücut huzurunu bulman; vazgeçme, bıkkınlık, uyuşukluk, kendini koyveriş. Kayıyor, sürükleniyor, gevşiyorsun; boşluğu aramak, ondan kaçmak, yürümek, durmak, oturmak, masaya dirseğini dayamak, uzanmak..
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.