Evet bugün yine Beşiktaş için üzüldük yapacak birşey yok gerçekten o gidiyor bu diğeri geliyor diğeri gidiyor başkası geliyor ve bu bitmiyor bu başarısızlık da geçmiyor
Hepimizin bir geçmişi var ve hepimiz yeri geldiğinde seçimler yaptık. Yaptığımız seçimler sonucunda mutlu olduk, üzüldük veya yaptığımız seçimleri doğru düzgün yapamadık. Yaptığımız tercihler yüzünden belki de şu an bulunduğumuz hayatı yaşıyoruz. Şu an okumaya başladığınız bu kitap bile benim geçmişteki
tercihlerimden ibaret. Tercihlerimiz birer histir. Yani birer duygudur aslında. Ve biliyorum ki herkes kendisine iyi gelen hislerle hareket eder. Hislerimizin bedelini biz öderiz ve karşılığını da
yine biz alırız. Hislerimizin karşılığını tam verimle alabilmemiz
için doğru zamanı beklememiz gerekir. Zaman bedavadır ama
yerinde ve zamanında kullanılmadığında bedeli çok ağır olur.
Hayallerimize ve hedeflerimize ulaşmaya çalışırken ihtiyacımız
olan bazı hisleri yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu hisler her ne
olursa olsun, iyi bir şeydir. Burada yapmamız gereken tek ve en
önemli şey ise kendi aydınlığımızı bulmaktır. Kendi özümüz ile
baş başa kalmalıyız. Kendi özümüzle temas kurulduğunda dış
dünyadaki her şey önemini kaybeder. Yeter ki kendi aydınlığı-
mızı bulabilelim.
Sevgili Şermin Yaşar her seferinde bu kadar akıcı bir kitap yazmaya nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama her seferinde her kitabınla kendine daha fazla hayran bırakıyorsun beni. Seni okumuyorum aslında bildiğin seni duyuyorum her bir karakterin yanımda sanki bu kitabında da yine aynı şekilde sanki her bir karakter kendi hikayesini benim yanı başımda anlattı onlarla dertleştik onlarla üzüldük onlarla ağladık harika bir itirafta herkese tavsiye ederim.
OKKEY bu kitaba tüm seriyi okuduktan sonra tekrardan başladığım için LÜTFEN seriyi okumamış kişiler bu iletiyi okumasın çünkü hay babasını satıyım 3 kitaplık spoi yersiniz
SPOİ
HARD SPOİ
ROCK SPOİ :p
Caminin önünde, dedemin takkeyle dolaştığını gören bir kurmay albay, "Sen niçin şapka giymiyorsun?" diye dedeme musallat olmuş.
Dedemin camiinin yakınında Aslanlı Kışla vardı. Subaylara o zaman "zabit" denirdi. Zabitler evlerine atla gidip gelirler, arkalarında da yine atlı bir "emir eri" bulunurdu. Zabitlerin atları
Yıl mı bitiyor?
Yoksa biz mi bittik.
Bir muammadır yaşadık.
Hüzün dolu bir yıldan geçtik yine.
Korunduk, kolladık.
Sevdiklerimize üzüldük.
Sarılamadık, koklayamadık.
Toprak oldu kimileri.
Koca bir dünyayı evlere sığdırdık.
Ama sevdiklerimizi hiç bir yere sığdıramadık.
Lütfen iyileş Dünya..
Biz çok mutsuzuz...
Gencecik insanlar başkalarının çıkarları uğruna ölüyorlar, sonra buna sebep olanlar kalkıp ölenler üzerinden siyaset yapıyorlar!!
Hiç değişmeyen şey ise ölenlerin yoksul olmaları neden bir bakanın,bir milletvekilinin vs çocuğu vatan uğruna ölmüyor...
Daha da ilginç olanı ise herkes oturduğu yerde bir twit atıyor şehitler ölmez, yok ana ocağı
Hoșça vakit geçirdik, bir güzel eglendik
Aynı zamanda önemli bir şey öğrendik,
Aman derim, çocukları ASLA $imartmayn
Sakın televizyonun yanına yaklaştırmayın
Ama kökten çözmek istiyorsanız sorunu
Dünya yıkılsa açtırmayın o aptal kutusunu
Hangi eve gitsek, aynı durumla karşılaştık
çocukları
ekranın başından kaldıramadık.
Yan gelip
yatarlar,
Ah Martin! Senin için ne yazsam biliyorum az kalacak. Ama sana da bir kaç kelam etmezsem olmayacak.
Martin Eden belki de Jack London'un en çok bilinen eseri. Çünkü kitap yazarın yarı otobiyografik romanı. Yani bu kitap Jack London'un kitap olmuş, onun kişiliğine bürünmüş hali.
Yazar Martin Eden ile birlikte bizi kitap okuyan insanlarla tanıştırdı ve bize dedi ki; hayat ancak böyle insanlarla bir araya gelirsen yaşanmaya değer. Ve yine dedi ki; biliyorum içinde seni huzursuz eden birçok şey var. Biz ne yaptık o huzursuzluk geçsin diye Martin'i okuduk. Ama içimizdeki huzursuzluk azalmak yerine daha da büyüdü. Çünkü biz Martin Eden'e çok üzüldük. Onunla beraber aşık olduğu Ruth için aşk acısı çektik. Onunla beraber hayattan elimizi eteğimizi çekip Ruth'un zengin olan ailesine layık olmak için günlerce eve kapanıp yazı yazdık.
Yazdıkça yazasımız geldi. Bu yazdıklarını dergilere yayınevlerine gönderdik. Peki onlar ne yaptı? Hepsini bize geri gönderdi. Yazılar elimize olumsuz sonuç alarak geçince Martin'in Ruth ile arasında koca bir köprü oluştu. Bu köprünün sonunda ne oldu? Bana göre Martin kendini buldu. Yaşamda neyi aradıysa ona sahip oldu. Aslında Martin için sahip olmak önemli değildi.O elde etmek için çabalanan süreçte çekilen acılar, arayışlar önemliydi. Martin bir denizciydi ve aradığını denizde buldu. Öyle işte...
Size bu hikayeyi ben böyle yorumlamak istedim. Benim kalemim Martin'e böyle kelam etmek istedi. Bu benim Martin'le aramda olan mesele...
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,1bin okunma
Kumsalda oturmuş denize bakıyorum. Serin rüzgâr yüzüme vuruyor. Ayaklarımın altında beyaza çalan incecik kumlar. Deniz masmavi ve ben ona bakmaya doyamıyorum. Oysa beş dakika kadar önce buraya geldiğimde böyle düşünmüyordum: Ekim’in ortasında denize girilir mi? Deniz acaba hâlâ sıcak mıdır? Sıcak olsa bile bu rüzgârda sudan çıkınca insan kimbilir