Birçoğumuz, hiçbir işimize yaramayan şeylerin peşine düşmek zorunda bırakıldığımız uzun bir yolculuktan dönüyoruz. Artık o peşinden koştuğumuz şeylerin düzmece olduğunu fark ediyoruz. Ama bu geri dönüş acısız olamaz...
Gözleri hesaplarda olmakla birlikte kocasına da bir iki bakış fırlatacak zamanı bulmuştu.
“Ah bu adamlar... bu adamlar!”
“Ama sevgilim...” diye başladı Defarge. Karısı sözünü kesti:
“Ne yılgınlık bu!”
“Çok uzun sürüyor.” Bu sözleri güç bela söylemişti. Bağrından kopup çıkmıştı sanki.
“Uzun sürer. Ne zaman sürmedi ki? İntikam ve hesap-laşma hep uzun sürer... Kuraldır bu.”
“Bir insanı yıldırımla çarpmak uzun sürmüyor ama.”
“Söyle bana,” dedi karısı, “Yıldırımları üretip, biriktir-mek ne kadar sürüyor? Onu söyle!”
Defarge kafasını kaldırdı. Söylenenlerde akla yatkın bir şeyler bulmuşçasına düşünceliydi.
“Bir depremin bir kenti yutması uzun sürmez. Doğru. Depremin hazırlanması ne kadar sürer, sen ona
bak!”
“Uzun sürse gerek,” dedi Defarge.
“Ama bir kez hazır oldu mu da önüne gelen her şeyi un ufak eder. O an gelene dek duyulmasa da,
görülmese de hazırlanıyordu. Bu düşünce seni rahatlatsın. Sakın aklından çıkarma bunu.”
"Seslendirdiği kelimeler daha dudaklarının sıcaklığından kopar kopmaz, orada gördüklerinin şeklini, tadını ve rengini alıyordu çünkü ve böylece o hem her şeyi en ince ayrıntısına kadar uzun uzun anlatmış hem de hiçbir şeyi anlatmamış gibi oluyordu."