Şiirlere sığınmak Dostlarım, sevgili okurlarım yeterince kötülük gördük, yeterince canımız yandı, şimdi bir an için de olsa o güzel günlere dönmek istiyorum. Malum ben bir ’68 kuşağı kızıyım, o güzel zamanlara… O zamanlar biz güzeldik “fena yakalandım/ telefondaki ses ‘Amelia Rodriges öldü’/ dediğinde uzun zamandır kuşandığım/ beni benden
Ayrılık Sevdaya Dahil Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin En gorkemli saatinde yildiz alacasinin Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan Onu cok ariyorum onu cok ariyorum Heryerimde vucudumun
Reklam
birkaç satır..
"Yıldızlar," diyorum "nasıl başarıyorlar bu kadar güzel olmayı?" Önce bana bakıyor hissediyorum, sonra benim baktığım gökyüzüne çeviriyor gözlerini. Sonra tekrar beni buluyor gözleri. "Sen nasıl başarıyorsun?" diyor. Birkaç saniye duraksıyorum, sonra istemsizce gözlerim gözlerine değiyor. Devam etmesini bekliyorum. Çok bekletmiyor beni. "Bu kadar hüzün doluyken nasıl mutluluk akıyor dudaklarından? Kendini öldürmek isterken nasıl başkalarının yaşama sebebi olmayı başarıyorsun? Kendi karanlığına gömülürken nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun?" Ben hala ona bakarken şaşkınlığın üzerimdeki etkisini atıp cevap vermeyi başaramıyorum. Gülüyor bu halime. Gözlerim sol yanağındaki çukura kayıyor. Tebessümü dudaklarıma aksedecekken tekrar konuşuyor. "Sen nasıl başarıp farkında değilsen onlar da öyle işte." diyor. Bu sefer ben de gülüyorum istemsiz. Başım öne eğilirken yanaklarımın ısındığını hissediyorum. Sonra tekrar çarpıyor sesi kulaklarıma. "En çok bu halini seviyorum. Kırık kalbinin başkalarına yetişip onları tamamlama isteğini. Ama bir de bana uğrasan hiç fena olmaz hani!" Yanaklarmın daha da ısındığını hissederken yavaşça gözlerini buluyor gözlerim. Dudaklarımdaki kahkahayı engellemek isterken istemsizce dökülüyor kelimeler "Belki de yıldızların bu kadar güzel olmasını bekliyorumdur."
Şafak Türküsü
İlk zamanlarımda hiç sevmezdim kendisini. Hatta adı geçince, sesini duyunca bile içimde nefrete benzer bir duygu seli kabarıyordu. Adının geçtiği her topluluktan uzaklaşır, sesinin, sazının çalındığı her kanalı hemen değiştirirdim. Hiç haz ettiğim söylenemezdi ondan. Çünkü, onun hakkında anlatılanlar ve kendisinin ne yaptığı, ne söylediği çok
Dokuz Taş - Bizim Köy - Geçip Giden Çocukluğum .
Siz dokuz taş oynamayı bilir misiniz? Biraz anlatayım isterseniz. İki kişi arasında oynanan oyun bir levhaya iç içe çizilen üç karenin kenar ortalarından birbirine düz bağlanarak oluşturulan çizim üzerinde, dokuzar taşla oynanan bir zeka oyunudur. Geçen gün kızıma oyuncak alırken gördüm modern halini, dijital levha üzerinde renkler yaldır yaldır,
ALINTI...
Semavî kitapların emri: “Öldürmeyeceksin”. Hıristiyan Avrupa, en sefil çıkarları için dünyanın bütün Mandarenlerini öldürdü ve öldürmeye hazır. Goethe: ‘Ya örs olacaksın, ya çekiç” diyor. Şark, Sadi’den Gandi’ye kadar aksi kanaatte: “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” Kim
Reklam
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.