Arkadaşlarım koşa koşa yazarlara kitap imzalatmaya giderken ne kadar mutlu. Okuduğum yazarın beni tanıyıp tanımaması beni ilgilendirmiyor. Kitabını beğendiğim bir yazarın kitabını en baştan kaç kere hatmettiğim de kimseyi ilgilendirmiyor.
Uzun tartışmalara gelemiyorum mesela. Haklı olsam ne olacak ki, ben karşındakinin beni haklı veya haksız görmesini önemsemiyorken. Sesler yükseliyor, açıklamalar artıyor, cümleler üstüne cümleler kuruluyorsa bu insanın karşısındakini fazlasıyla ciddiye aldığını gösteriyor. Bense uzun cümleler kuracağım seviyede, ayda yılda bir insan alırım hayatıma. O insanlar birer birer eksildikce ben daha kısa cümleler ile, daha umursamaz biri haline geliyorum. İçimde cümbüş var. İçimde insanları kale almamanin umursamamanin cümbüşü var.
Daha fazla gülümsüyorum. Birinde kibir sezdigimde aynaya bakmasam da gözbebeklerimde acıyan, küçük gören gülümsemenin oluştuğunu hissediyorum.
Bana güzellik konusunda ahkam kesenler de oldu zaman zaman. O zamanlar ben sadece zekama ve kültürüme yönelmiştim. O sadece güzelliğine yönelen boş tenekelere, güzelliğin istenildiğinde çok vakit harcanmadan elde edilebilir bir şey olduğunu gösterdim. Ama maalesef ki onlarda bunu anlayacak zeka ve kültür birikimi bulunmuyor. Çünkü zeka ve kültür yılları gerektiren bir birikim gerektiriyor.
İnsanları o kadar içten seviyorum ki, dolu dolu seviyorum.
Kibirlerine, ikiyüzlülüklerine, içten pazarliliklarina rağmen...
İçimde cümbüş var. Ve ben bu cümbüşte tek başıma eğleniyorum.
Bana ait her şey bende kaldı...