Büyük alim ve şair Mevlânâ, öğretisiyle
birliği, sevgiyi, hoşgörüyü aktarır. Onun öğretisinde vahdet-i vücûd, yani birlik esastır. Bizlerin karşıtlar olarak algıladığı iyi ve kötü gibi kavramlar, bizim algımızın ötesinde, tanrısal planda birlik hâlindedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde yaşam ve ölüm de bizler için karşıt, daha büyük planda ise birlik içindedir. Nitekim Mevlânâ'nın yaşama veda ettiği gün olan Şeb-i Arûs da “düğün gecesi” anlamına gelmektedir. “Ben Öldüğüm Zaman” şiirinde de ölümün bir bitiş ya da son olmadığını, daha kutsal olanla bir birleşme olduğunu görürüz. Tıpkı toprağa düşen tohum gibi, insanı da ölümden sonra yeni bir doğum beklemektedir.
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i sultanına
1.Bir aşk-ı pâk ihsân ede Ol
Kâdir ü Hayy ü Vedûd
Hubb-i sivâ dilden gide
Cânum ede Hakk'ı şühûd
2.Mevlâ tecelli eyleye
Diller teselli eyleye
İhsân-ı külli eyleye
Zâhir ola envâr-ı cûd
3.Gel enfüs ü âfâka bak
Hakk'ı bulan uşşâka bak
Bir âlem-i itlâka bak
Gitsin izâfât ü kuyûd
4.Âriflere irfân gerek
Âşıklara cânân gerek
Sâdıklara burhân gerek
Ver-ne zi-da'vâhâ çi-sûd
5.Koyup Hüdâyî cân ü ten
Vahdet diyârına giden
Fânî vücûdu terk eden
Bulmaz mı Hakkânî vücûd
Tasavvufun nedir?
Tasavvuf nefsini pâk eylemekdir
Fenâ ile onu hâk eylemekdir
Tasavvuf nefsini Allah'ın rızası olmayan hallerden ve sıfatlardan temizlemek ve onu Hakk'ın katında eritip toprak etmektir. Hakkın huzurunda edep ve tevazuya bürünmek ve O'na gerçek kul olmaktır.
Aşağıdaki beyitte Hüdâyî, tasavvufi görüşlerinin temelini oluşturan vahdet-i vücud anlayışını mısra-ı berceste niteliğinde bir mısra ile ifade etmiştir. Tasavvvuf ehline göre gerçek varlık bir tanedir. Yani ezeli ve ebedi varlık, Cenab-ı Hakk'ın zatından ibarettir. Mevcudatı yoktan O yaratmıştır. O'nun yarattığı bu âlem onun varlığının delili ve tecellilerinin de aynasıdır. Kainattaki eşyalar gerçek bir varlığa sahip değildir. Dolayısıyla kişiye Allah yeter, geriye kalan her şey boş bir hevesten ibaret olup sonunda yok olup gidecektir:
Hak'dan özge nesne yokdur gayrıdan ümmîdi kes
Aç gözün merdâne bak Allah bes bâkî heves
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücub-u Sâni'a, hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu'cizatı çün