Türkiye’de geçmişiyle irtibatını kesen nesillerin en büyük problemi “kendinibilmezlik”tir. Çünkü ona göre Türklük, “geçmişte zuhur edivermiş herhangi bir araz” değildir, aksine, “insanlığı bir bütün olarak biçimlemiş, tarihin en kayda değer iki yahut üç belirleyici gücünden biri olan İslam âleminde öz bilincine vâkıf olup ona bin küsur yıl öncülük, önderlik ve hamilik etmiş” bir anlayışın bir varoluşun adıdır. Duralı, İslam medeniyetiyle Türk kültürü arasında hayati bir bağ kurar. İslam medeniyetinin belirgin özellikleri tanınmadan Türklüğün anlaşılamayacağını, Türk irfanının bu yönüyle Arap, Fars ve Hintlilerden ayrıldığını söyler. Çünkü Türkler İslam dairesine girdikten sonra örf, âdet bakımından kendini baştan ayağı İslam medeniyetiyle içeriklendirmiştir. Bu içerikten uzaklaşan toplumlar, Türklük dairesinin dışında kalarak varlığını sürdüremez hâle gelecektir.
Onun İslam medeniyetinden anladığı ise oldukça zengin bir arka plana yaslanır.
Duralı, İslam medeniyeti birikiminin sadece Müslüman coğrafyalardan devşirilen tecrübelerden ibaret olmadığı, içinde İlk Çağ Çin, Hint, İran, Bizans ve Eski Çağ Ege medeniyetlerinin izlerini barındırdığı fikrindedir. Osmanlılar, 1800’lerden itibaren felsefi bilincini inşa etmiş toplumlarla mecburi bir karşılaşma yaşadığında, bu karşılaşmayı, sırtını İslam medeniyetinin bu zenginliğine dayayarak göğüslemeye çalışmıştır.
Teoman Duralı’nın Mirası: Dili Savunmak
2022-01-15
Emi̇n GÜRDAMUR