İnsan mutlu olunca vakit nasıl da çabuk geçiyor.
Reklam
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk anlatıyor: "Lozan Konferansı'na gidecek heyetimize kim başkanlık edecek? Bir türlü kararlaştırılamıyor. Gazi yazıhanesinin başında, kahvesini yudumlaya yudumlaya, etrafına toplanmış milletvekilleriyle konuşuyor, diyor ki: - Arkadaşlar ... Şu Baştemsilci'yi hala seçmediniz. Vakit geçiyor. Seçildikten sonra da hazırlanıp yola çıkması için zamana ihtiyaç var. Rica ederim bu işi bir an önce kararlaştırın, bitirin artık! Cevap veriyorlar: - Eee ... Doğru Paşam ama, siz de İsmet Paşa'yı istiyorsunuz. Nasıl yapalım? Olacak iş mi bu? İsmet Paşa Baş­temsilci olabilir mi? Gazi gülümsüyor: - Hakkınız var, arkadaşlar. .. Siz İsmet Paşa'yı tanımıyorsunuz, onun yalnız askerlik tarafını biliyorsunuz, çünkü ömrü cephede geçti. Ankara'da pek az süre kaldı. Tanımaya vakit ve imkan bulamadınız. Bu adam zekidir, tedbirlidir. Bilhassa ileriyi görüş ve tetkik özelliği güçlü­dür. Örneğin, içinizden birini şu masayı devirmeye memur etsem, iki, üç, nihayet dört şekilde devirebilir... Oysa ki İsmet Paşa, bunu sekiz on şekilde devirmek gücüne sahiptir. Bu söz, İsmet Paşa üstünde oybirliğiyle durulmasına kafi geldi. Gazi, küçücük bir örnekle, düşüncesini kabul ettirmesini bilmişti."
Reklam
"İnsan mesud olunca vakit nasıl da çabuk geçiyor."
Sayfa 91 - Can YayınlarıKitabı okudu
Müslümanlar bugün hayatlarını uçaklarda, trenlerde, otomobillerde gezmekle geçiriyorlar. Oysa onların, düşünmeleri ve düşünüp fikirlerini geliştirmeleri gerekir. Biraz feragat etmesini bilmek lazım, buna ek olarak bir şey daha söyleyeyim: Ben bu kitapları yazarken bazen yorulduğum oluyor masa başında. Ara sıra biraz dinlenmek istiyorum. Sonra hemen aklıma şu geliyor: Vakit geçiyor vakit! Zaman geçiyor! "Kendine nasıl zaman tanıyabilirsin!" diye kendime kızarım. Sonra hemen dinlenmeyi bırakır, kendimi yazmaya zorlarım. Yani okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız. Bu işler de asla dilsiz olmaz. Bizim Türklerde dile karşı bir korku var, bu korkuyu yıkmak lazım. O da tabii dilbilgisi bilmemekten kaynaklanıyor. Çünkü bugün milyonlarca insan yazıyor, okuyor, onların ulaştıkları neticeleri ancak dilbilgisiyle kavrayabiliriz. Ben dilleri, yazılanları okumak için öğreniyorum. Bir dili, o dille yazılan kitabı okuyabilecek seviyeye getirdiğim zaman onu öğrenmeyi bırakıyorum. Yani ben linguist değilim. Ben, dilleri sadece bir vasıta olarak kabul ediyorum. Türklere sesleniyorum: Dil korkusundan kendilerini kurtarsınlar ve hemen gramere sarılsınlar!
Nefret ve Sevgi ...
Nefretle sevginin gerçek sebebini şeytan bulsun çıkarsın. İnsan ruhunun şaşılacak kıvrımları olduğu doğrudur...
Reklam
Sevmek ...
Madem yakınlarını kendini sevdiğin gibi sev denmiştir, öyleyse herkesin emirsiz nizamsız kendi kendisini sevmesi de beklenebilir...
saadet ...
- Bu saadet korkunç bir şey. Ben buna dayanabilecek miyim acaba? - Daha iyi ya; Bu demektir ki saadetimiz bizden daha kuvvetli...
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Beni hep bilmediğim yerlerimden kırıyorlar anne. Beni hep uzanamayacağım yerlerimden yaralıyorlar.. Çok geç oluyor vakit. Beni hep gece yarılarında bırakıyorlar. Boşluklarına geliyorum, Sonra boşluklarından düşüyorum.. Alıştıramıyorum kendimi bu kadar uzun ve devamlı olmasına ihanetlerin. İhanet nedir anne ? Bir kuşun kanadını parçalarsam ihanet
“evlenmek ciddi bir iştir oğlum iyi düşündün mü düşünecek vakit yok baba uzatma bana yardım edecek misin bu kadar çabuk bilmem ki ne yapacağımı şaşırdım ben sana durumu anlatıyorum baba bunun aceleyle ilgisi yok vakit geçiyor gitmek zamanı yaklaşıyor kararını ver bize yardım et her ihtiyacını ben karşılamadım mı seni en iyi mekteplerde okutmadım mı sana kötü bir şey öğrettim mi daha konuşmaya başlamamıştın hatırlamazsın tabii kucağımda bütün kasabayı dolaştırırdım seni hamama götürürdüm kendi elimle yıkardım bir gün hamamın önündeki yokuştan aşağı inerken ayağım kayınca senin bir tarafını incitmeden nasıl düşmüştüm nasıl korkmuştum nasıl ağlamıştın uzatma baba beni tek başıma hareket etmek zorunda bırakma daha mektebini bitirmemiş sabrımı tüketme baba rüya olduğunu söyledim baba ben rüya bilmem ölüm de bir rüya değil mi ben de önce korkmuştum nereden bileceksin bu kadar ısrar ediyorsun yüzüklerinizi ben takayım o halde”
Resim