Böyle bir insan sevilir mi, sever mi, nefret eder mi, acı çeker mi? Herhalde sever de, nefret de eder, acı da çeker; çünkü hiç kimse bunlarsız edemez. Fakat nasıl oluyor da bu adam herkesi sevmenin kolayını buluyor? Böyleleri insanlarda bir tür düşmanlık ve öç alma duyguları uyandırır. Onlara ne kötülük etseniz gene gelir size sokulurlar. Ama şu da var ki, duydukları sevgiyi sıcak, soğuk diye ölçmeye kalkarsak, bunlarınki hiçbir zaman ortayı aşmaz. Herkesi sevdikleri için iyi insan sayılırlar; oysa kimseyi sevmezler ve kötü olmadıkları için iyidirler. Böyle bir adamın önünde bir fakire sadaka verirseniz o da verir; ama küfredin, alay edin, o da aynı şeyi yapar. Ona zengin denemez; çünkü zengin değil,fakirdir; ama tam fakir de denemez, çünkü ondan daha fakirleri çoktur.
''… Koyuldukları işe canla başla sarıldıkları için bu genç kızlar, başlarını kaldırıp bakacak halde değildirler. Halılara işlenmiş ışıklı tabloların önlerine serdiği ve ne yapsan anlatılamaz o hayatla, ruhlarında ezdikleri hayatın aynı olduğunu; onlar, bütün bu resimleri çizerlerken fark etmezler bile. Buna inanmak istemezler. Bunca
Can Yayınları
Reklam
Bakara Sûresi 114. Ayet
114. Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır. [Sûrenin bu bölümündeki âyetlerin temel konusu dikkate alınarak, "mescidlerin harap olması için çalışan" ifadesiyle, Süleyman Mâbedi'ni yakan Romalı putperestlerin, "Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan" ifadesiyle de Müslümanların Mescid-i Harâm'da ibadet etmelerini engelleyen Mekkeli putperestlerin kastedildiği düşünülebilir. Bununla birlikte âyette verilen asıl mesaj, mâbedlerin dokunulmazlığı ve ibadet özgürlüğü ile ilgilidir.]
Bu hayatta var böyleleri.
"Grev gözcüleri için kendinizi yormayın,” demişti patron. “Atölye çalışmadığı zaman ekonomi yapıyorum.” Doğru değildi söylediği, ama işleri düzeltmemişti, çünkü suratlarına karşı onları acıdığı için çalıştırdığını söylüyordu."
Söyle bana Emilia, Kocalarını böyle çirkin bir biçimde aldatan kadınlar Var mıdır acaba? EMILIA
Tutkunun etkisi altındayken, insan beslenmeyi, uyumayı, çalışmayı, huzuru unutuyor. Pek çok insan korkar tutkudan, çünkü geçmişle ilgili önüne çıkan ne varsa ezip geçer.Kimse dünyasının düzeninin bozulmasından hoşlanmaz. İşte bu nedenledir ki pek çokları bu tehlikeyi kontrol altında tutmayı başarır, baştan beri tozdan dumandan oluşan bir yapıyı ayakta tutabilir. Bunlar, geçmişte kalmış şeyler üzerinde çalışan mühendislerdir. Kimileri de tam tersi görüştedir: Böyleleri, tutku sayesinde bütün sorunlarına çözüm bulacaklarını umut ederek düşünmeden kendilerini bırakırlar. Mutlulukları konusunda bütün sorumluluğu ötekine yıkar, böylece yaşayabilecekleri mutsuzlukların da suçlusu haline getirirler onu. Hep ya mutludurlar, çünkü harika bir şey yaşamışlardır, ya da bunalımdadırlar, çünkü beklemedikleri bir olay ne var ne yoksa mahvetmiştir.
Reklam
çok var böyleleri...
‘Yeterince düşünmüyorsun, çünkü düşüncelerin iş­porta malları gibi, yeterince analiz etmediğin için beylik sözleri,düşünceleri, gerçek sandığın basit gö­rüşleri durmadan yineleyip duruyorsun. Önyargılar kafesine kapatılmış bir papağan gibisin. Çok düşünü­yorsun ve yeterince düşünmüyorsun, çünkü kendinden düşünmüyorsun.”
Sayfa 37 - Doğan kitapKitabı okudu
Hac Sûresi 11. Âyet
Vemine-nnâsi men ya’budu(A)llâhe ‘alâ harf(in)(s) fe-in esâbehu ḣayrun(i)tmeenne bih(i)(s) ve-in esâbet-hu fitnetun(i)nkalebe ‘alâ vechihi ḣasira-ddunyâ vel-âḣira(te)(c) żâlike huve-lḣusrânu-lmubîn(u) İnsanlardan öylesi var ki, Allah’a dünyevî bir çıkar beklentisi içinde kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki; eğer beklentisi gerçekleşir de bir iyilik görürse gönlü onunla huzura kavuşur, dininde sebât eder. Fakat başına bir felâket gelirse hemen gerisin geri dönüp Allah’a kulluğu terk eder. Böyleleri dünyasını da, âhiretini de kaybetmiştir. İşte apaçık hüsrân budur!
Var böyleleri!
Matematiği kuvvetli değildi ama çıkarlarını hesaplamasını iyi bilirdi.
Sayfa 47 - Doğan KitapKitabı okudu
"Hayatta birileri tavsiye ya da destek için kapılarını çaldığında müthiş sevinen, inanılmaz cömert, inanılmaz yardımsever pek çok insan tanıdım. Buraya kadar bir sorun yok; neticede yanındakine iyilik yapmaktan daha güzel ne olabilir?" (Ne var ki büyük bir cömertlik ve sevgiyle sunulsa bile yardım kabul etmeyi kendine yediremeyen birçok insan tanırım. Anlaşılan pek çokları, sanki başka birine bağlı olmak ayıpmış gibi, yardım görmeyi küçük düşmek addediyor. Böyleleri, "Başkalarına muhtaç olursam işimi bileğimin hakkıyla beceremediğim düşünülür," diyorlar içlerinden. Ya da, "Bugün kepçeyle verirse yarın sapıyla gözümü çıkarır." Ve hatta en beteri: "Ben bu iyiliği hak etmedim.")
Reklam
Atatürk'ün bir sözü var: "Bir zamanlar millete hizmet etmiş olmak bu hizmetten ayrıldıktan sonra hala kamu kaynaklarından istifade ederek yaşamaya kimsenin hakkı yoktur. Hizmet sırasında da kimse yakınları ve akrabalarım milletin imkanlarına tebelleş edemez." Buradan şu çıkıyor. Demek o zaman da böyle "beylik attan" inmeyenler varmış. Ancak böyleleri Atatürk döneminde hem nü­fus hem de imkanlar olarak çok olamazlar. Üstelik o böyle bir şey tespit ettiğinde, söyledikten hemen sonra başlarına neyin geleceğini anlatmaya gerek yok.
Neden böyle olur bu insanlar? Kendi kendine kızıyordu. Sen ona iyilik edersin, o sana kötülük. Utanmak, arlanmak da bilmiyorlar. Sanki kural bu imiş. Hep kendilerini haklı görürler. Herkes onlara kul köle olsun. Kul köle olmazsan zorla yaptırırlar bunu. İyi ki böyle bir adam ormanda yaşıyor. Elinin altında her işini gören bir iki kişi var. Biraz daha büyük bir görevi olsa, kim bilir neler yapardı? Allah göstermesin. Böyleleri de hiç tükenmiyor. Her zaman istediklerini elde ederler. Kurtulmak mümkün değil onlardan. Her yerde izini bulur, her yerde karşına çıkarlar. Keyifleri için başkalarının canını çıkarırlar da sonra yine haklı olurlar. Ah, hiç tükenmiyor böyleleri, hiç.
Sayfa 71 - ÖtükenKitabı okudu
Böyleleri bir sebep var diye kıskanmazlar ki. Kıskanç oldukları için kıskanırlar. Bu kıskançlık dedikleri şey, kendi kendini peydahlayan bir canavardır.
Sayfa 95 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Meşayıhtan birisi demiştir ki: "Cüneyd el-Bağdadî'ye: "Ya Ebe'l-Kasım, bazılarında lisan/konuşma var, kalp/düşünce yok," dedim. Cüneyd: "Böyleleri çoktur," dedi. Ben: "Bazılarnın kalbi var ,dili yok!" dedim. Cüneyd:" Evet, bazen de böyle olur, fakat birkimsede kalpsiz yani düşüncesiz dil olursa bu beladır. Kalp tefekkür ve düşünce olurda, dil/söz olmazsa bu bir nimettir," dedi. Ben: "Hem(hakkı konuşan) bir dil, hemde (tefekkürle düşünen) bir kalp olunca nasıl olur? deyince: "Bu, bal gibi en iyisidir," dedi.
"Sen ona iyilik edersin, o sana kötülük. Utanmak, arlanmak da bilmiyorlar. Sanki kural bu imiş. Hep kendilerini haklı görürler. Herkes onlara kul-köle olsun. Kul-köle olmazsan zorla yaptırırlar bunu. İyi ki böyle bir adam ormanda yaşıyor. Elinin altında her işini gören bir-iki kişi var. Biraz daha büyük bir görevi olsa, kim bilir neler yapardı? Allah göstermesin. Böyleleri de hiç tükenmiyor. Her zaman istediklerini elde ederler. Kurtulmak mümkün değil onlardan. Her yerde izini bulur, her yerde karşına çıkarlar. Keyifleri için başkasının canını çıkarırlar da sonra yine onlar haklı olurlar. Ah, hiç tükenmiyor böyleleri, hiç."
Resim