Sırf var olduğu için şiddetle utanan birini iyileştirecek hiçbir şey yoktu bu dünyada. En azından ben öyle sanıyordum. Yıllarca bu duygunun tehdidi altında yaşamıştım. Bir çocuk doğduğuna pişman olabilir mi? Hem de nasıl! İlikleri kopar, kemikleri kırılır pişmanlıktan.
-Toplum! Senin beni bu adamların içine götürmen, onlardan iyice nefret etmem için herhalde. Hayat; amma da hayat ha. Ne bulabilir insan orada? Fikir meseleleri mi var? Duygu meseleleri mi var? Bu hayatın bir ekseni yok: Derin, hayati hiçbir yanı yok. Bütün bu salon adamları benden çok daha uyuşuk, benden çok daha ölü. Hayattaki gayeleri ne? Benim gibi yatakta uzanmıyorlar, ama bütün gün sinekler gibi aşağı yukarı inip çıkıyorlar. Ne çıkıyor bunlardan?Bir odaya girersin, bakarsın herkes karşılıklı oturmuş, ciddi ciddi duruyor. Yaptıkları nedir? İskambil oynuyorlar... Diyecek yok, güzel bir hayat doğrusu. Yaşamak isteyen bir ruh için ne yaman bir örnek! Ölü değil mi bu adamlar?Oturdukları yerde uyumuyorlar mı? Ben yatakta yatıyorum, kafamı valeler ve aslarla doldurmuyorum diye kabahatli mi oluyorum?
Herkes yalan bir hayat yaşıyor, ama tek acı çeken benim diye düşünüyor. Yine kendine acıyor, zayıf çünkü, kendine acımanın zayıflığın en belirgin işareti olduğunu biliyor. Gidemiyor. Gitmeye kalksa varacağı bir durak da yok. Gençliğini dolduran gelecek hayalinin gerçekleşeceği ülke hiç var olmamış. Var sanmıştı. Varmanın yıllarını alacağını ama sonunda hiçbir şey yapmasa bile varacağını sanmıştı. Yanıldığını anlaması için yaşlanması gerekti.
Biz, ben ve benim gibiler niye gidemiyoruz diye düşünüyor, sadece zayıflıktan mı?
Aslında başka şeyler hayal etmiştim ama olsun,
Var mı öyle pat diye hayale ulaşmak,
Neler yaşadım,
Ne insanlar tanıdım,
Çoğunu unutmuş olsam da unutuşun bile bir cazibesi var bence,
İnsan biraz da zamanın içinde süzülmeli
İyi ve kötü anıları birbirine karışıp
Belirsizleşmeli ve silinip gitmeli.