YouTube kitap kanalımda Freud'un hayatı, mutlaka okunması gereken kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/63ikZqbdnAA
"Sigmund Freud kitaplarına nereden başlamalıyım? Freud kitaplarını hangi yayınevinden okumalıyım? Freud'un anlattığı şeyler tamamen cinsellikten mi ibaret?"
Daha önce hiç gitmediğiniz bir şehire gittiğinizi düşünün. Orada yaklaşık 5-6 saat gezme fırsatınız var. Yani 3-4 yere rahatlıkla gidebilirsiniz. En sona, gidilebilecek en güzel yeri mi bırakırsınız yoksa diğerlerine nazaran biraz daha gölgede kalmış yeri mi? Bu soru her ne kadar kişiden kişiye farklılık gösterse de güzel olan bence en sona
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/CaC2x0xtJpA
Evet, maalesef 10 üzerinden 4 puan. Kitabın dilinden dolayı da değil üstelik. Peki, ben kimim de Cemil Meriç'i eleştiriyorum?
Ben sadece bir okurum. Bir kitabı ya da yazarı eleştirebilmek için illa
YouTube kitap kanalımda Victor Hugo'nun Sefiller ve diğer kitaplarını nasıl daha bilinçli okuyabileceğinizi anlattım: ytbe.one/nYN27KVPeFY
Sefillik* temalı bu inceleme bana 13 gün boyunca arkadaşlık etmiş 1724 sayfalık dünyanın en uzun sefalet destanının sadece birkaç sayfalık özüdür. Elek hayat, elekten geçemeyen taşlar ise sefil
az önce söylemesi ayıptır döner almaya gittim. dönercinin yanında kıyafet satan bir mağaza var. bu mağazanın dışarıda sepetlere koyduğu ürünlere yanında çocukları ile birlikte karı koca bi' aile bakıyorlardı. yanlarındaki çocuk bi' ara mağaza girişinde duran cansız mankene bakıp; ''baba kapının yanındaki adamın üstündekiler de satılık mı?'' diye sordu. babası çocuğa; ''cansız mankenin erkek olduğunu nereden anladın oğlum, üzerindeki kıyafetten mi?'' diye sorunca çocuğun annesi kocasına; ''yok. cansız mankenin kafası yok ya senin gibi, oradan anlamıştır.'' dedi. bunu duyunca kendimi tutamayıp güldüm, güldüğümü duyan abi de bana bakıp; ''gül kardeş gül. ben alıştım, ben de gülüp geçiyorum artık bunlara.'' dedi.
Kitap yarım bırakmamak gibi bir prensibim olsa, kitap hediye gelmiş olsa ve sırf hatır için okumaya başlamış olsam ve 77 sayfa okumuş olsam dahi daha fazla katlanamadım.
Bir kere 77 sayfa boyunca altı boş aforizma kasmak dışında bize ne anlattın sayın Tufan? Acıların çocuğu Tufan diyesim var. Aşk acısı çekiyormuş Tarık Bey aman ne kadar değişik.
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/ChXgRAuNCSL
Bugün günlerden 17 Ağustos. Binlerce insanın hayatını kaybettiği o depremin üzerinden tam 23 yıl geçti. O yüzden gelin size 17 Ağustos 1999 gecesi yaşadıklarımı anlatayım.
Bilenler biliyordur, ben aslen
Lev Tolstoy, bu kitabı yazarken hizmetçisine benim odama girme kapıda yemeği bırak ve git çok acil bir şey olursa kapıyı çalarsın demiş. Hizmetçi de korkmuş ve kapıyı hiç çalmamış. Tolstoy, hizmetçinin sabah verdiği yemeği yememiş, öğlen verdiği yemeği de yememiş böyle olunca da hizmetçi bir şey olduğunu düşünüp kapıyı çalmış ama sakın buraya
"LEYLİM" bir insan sevdiğine en güzel nasıl seslenebilir? Hem onun adından uzaklaşmadan hem de kendi kalbini katarak nasıl çağırabilir ki? Bir Ahmed Arif'in Leylim'i olmak nasıl bir duygu? Peki ya, Leylim'in Arif'i olamamak? Böyle diyordu Leyla Erbil'e, Leyla'sına Leylim, Sevgili Canım, Canım Leylâm, Ömrüm diye başladı mektuplarında
“ O gece Muzaffer’e rüyasında bir kocakarı göründü. Adının Atiye olduğunu ve kütüphanesinde onu anlatan bir kitabın öyle durup durduğunu duyurdu. Eğer üç vakte kadar bu kitabı okumaz ve on kişinin de okumasına vesile olmazsa iki cihanda da ona rahat olmadığını salık verdi. Koca dağı sis sarar gibi Muzaffer’i korku sardı. Korkuya sarılmış can
Kitabın baş karakteri olan Oktay'ın sinirli, anlayışsız, sevgisiz bir adam oluşundan dolayı Hanımı Fatoş ile bir ayrılığa giderler ve bundan sonra olaylar gelişmeye başlar.
Spoiler vermeden bir inceleme yapmak istiyorum çünkü kısa bir kitap olduğu için kitabı anlatmış olmak istemem.
Allah bizlere görmek için göz,duymak için kulak,konuşmak için dil, düşünmek için beyin vermiş.
Bunların şükrünü eda etmekte elbette aciz kalıyoruz.
Özellikle bu zor günlerde geçtiğimiz imtihan neticesinde daha iyi anlamamız gerekiyor.
Peki bunların engeliyle yaşamak içinde olup imtihan olunanlar onları ne kadar anlayabiliyoruz,birgün bizden alınabileceğinin farkındamıyız,ne kadar empati sahibiyiz, sahip olduklarımızın şükrünü yerine getirebiliyormuyuz.
Kitaba gelecek olursak;
Kitabın bazı yerlerinde fazla tekrar eden olaylar olmuş onun dışında akıcı anlaşılır güzel bir kitap olmuş yazar
Selahattin Tomar yüreğine sağlık.
Ben de bu kitap aracılığı ile yürekleri ve zihinleri enkaz altında kalmış insanlara seslenmek istiyorum.
Sesimi duyan var mı? Eğer halen duyuyorsanız çok geç değil güzel yaşanabilir dünya için çabalayabiliriz..
"Selvi Boylum Al Yazmalım" hikayesi aslında bir Çin masalından uyarlanarak yazılmıştır. Masalda biyolojik anne olan bir kraliçe ile çocuğu büyüten ona annelik yapan bir hizmetkar arasında çocuk için verilecek karar işlenir. Çocuk oyun şeklini alan fiziksel bir çekiştirme ile kazanana verilecektir. Çekiştirme tam başlayacağı sırada çocuğu
Selam️ Haruki Murakami “Sahilde Kafka / Umibe No Kafuka”.. Öncelikle; böyle kompleks bir eseri “su gibi okudum”, “hemen iki günde bitiyor” diyerek, ne denli hızlı okuduklarını belirtmiş, tüm okurların önünde, saygıyla eğiliyorum. Zira bu su gibi hali, benim okuma ritmim için mümkün olmadı. Gayet yavaş ve zorlu bir okuma süreci ile imtihan
Merhaba dostlar. Ne zaman güzel bir kitap okusam, bunu mutlaka herkes okumalı diyorum. Keşfettiğimiz güzellikleri sadece kendimize saklarsak ne anlamı kalır değil mi? Benim keşfettiğim bu güzelliği kitap dostlarım da keşfetmeli, bu güzellikten mahrum kalmamalı diye düşünürüm hep. Bu yüzden de biraz fazlaca alıntı paylaşırım. Daha doğrusu çok not